Bana, Türk ekonomisinin son birkaç yılını özetle yahut örnekle deseniz, 19-20-21-22 Mart günlerini faiz kararından itibaren sizlere güzel güzel anlatırdım. Güvensizliğin ne demek olduğunu, aklımızla dalga geçercesine manşet atan birtakım gazetelerin hangi pencereden baktığını, herkesin her şeyi bildiğini ve herkesin her şeyi çözebileceğini zannettiğini anlatırdım.
Haftalık düzenimiz sekteye uğramasın diye, alınan karardan sonra yeni bir yazı yayımlama ihtiyacı hissetmedik. Aslına bakarsanız, piyasayı okumak, insanları ve uzmanları dinlemek için de yeterli bir fırsat elde ettik. Son yazımda küresel ve ulusal olayların piyasada etkili olacağını, önümüzdeki günler için TCMB’nin faiz artırımına gittiğini söylemiştim. Kararın ekonomiyi düzeltme adına yeterli olmadığını yahut yerinde olduğunu da belirtmiştim. Nitekim Ağbal’ın aldığı bu karar, kendisini de görevden aldırdı. En azından dışarıdan bakıldığında sebep bu gibi gözüküyor. Faiz lobisi ile alakalı manşet atan bir gazete ve aynı gazetenin faiz sebep enflasyon sonuçtur anlayışına inanan bir köşe yazarı… Gerisi ise herkesin malumu. 7, 22 civarlarında kapattığımız kur, Asya’da 8,40 civarlarında işlem görerek yeni haftaya merhaba dedi. Sonrasındaki dalgalanmalar ile 7,70-7,90 arasında durulmaya çalışırken, mevzubahis gazeteden inanılmaz bir manşet daha geldi “İngilizlerin hevesi kursağında kaldı, faiz lobisini yendik.” Evet, bunlar şaka değil. 7,20’lerde kapattığımız kuru 8,40’tan açarak 7,70’lere düşürmek bazıları için inanılmaz büyük bir başarı. Ve ben bu yazıyı kaleme alırken şu anda kur 8 liranın üzerlerinde seyrediyor. Yorum yapma gereği duymuyorum, hafta boyunca herkes konuştu. TL’ye operasyon yapıldığını söyleyenler de oldu, kararın yanlış olduğunu söyleyenler de… Önceki yazımdan da tahmin edeceğiniz üzere, ben kararın savunulacak bir yanı olduğunu düşünmüyorum.
Kararın savunulacak bir tarafı yok fakat olan oldu. Bizler de gerek yatırımcılar gerek de ekonomiyle ilgilenenler olarak şimdi neler olacak ona bakacağız. Takip etmemiz gereken birçok endeks var, onları sizlerle paylaşacağız. Ağbal’ın alınması, piyasalarda sert bir tepki ile karşılanmıştı. Borsa İstanbul’da olan bitenleri de zaten her biriniz takip ettiniz. Çünkü Ağbal döneminde, 20 milyar dolar civarı bir para, 13,5 milyar doları SWAP kalanı da portföy yatırımı şeklinde ülkeye girmişti. Ağbal’ın alınmasından sonra, yatırımcıların güveni hâliyle sarsıldı ve ülkemizden çıkmak istediler. Londra’daki swapların faizi de %1400 civarlarına kadar çıkmıştı. Bunlar, bugün kurun 8 lira ve üzerinde seyretmesindeki en önemli etkenler. Birincisi güvensizlik, ikincisi yatırımcıların kaçması. Peki, uzun vadede bizleri neler bekliyor? Yeni başkan faiz indirimi hakkında hemen indirim beklemeyin gibisinden bir açıklama yaptı. Halkbank davası ve S400 meselesi ile ilgili ABD kanadıyla süren görüşmeler var. ABD halkının %80’i bir enflasyon beklentisi içerisinde. Bu da yakın dönemde Amerika’dan bir faiz kararının gelmesi demek. Kim bilir, belki de 2021 faiz artırım yılıdır.
Açıkçası neler olup biteceğini kestirmek güç. Yeni başkan ne yapar, yukarıdan nasıl bir talimat alır onu da bilmek çok zor. Temkinli olmakta, panik yapmamak da fayda var; yatırımcılar için konuşuyorum. Ancak ülke ekonomisi için yüksek faiz, yüksek kur ve yüksek enflasyon üçgeninin içinde kaldık. Enflasyon için devletin demir yumruğunun masaya vurulması lazım, güven kıran bu kararların artık son bulması lazım, hukuk-eğitim-ekonomi reformlarının daha ciddiye alınarak hazırlanması ve yapılması lazım. Dediğim gibi maliyet enflasyonu söz konusu. Yani kur, üretim aşamasında bizim maliyet girdilerimizden birisi. Çünkü ithal ettiğimiz ürünler, üretimde kullandığımız malzemeler. Basit bir örnekle, diğer değişkenler sabit tutulmak kaydıyla, 100 dolarlık bir ithalat maliyeti ile 10 adet ürün piyasaya süren bir üretici, Cuma akşam 722 TL maliyetini bugün itibariyle 800 TL olarak hesaplamak zorunda. Bir haftada 78 TL maliyeti artan bir üretici, sonucunda da 7,8 TL fiyatı artan bir ürün. Mevzu bu kadar basit, kuru düşürmek için faiz yetmez, riskleri azaltmalı ve güveni sağlamalı. Kurdaki düşüş, enflasyondaki düşüşü de beraberinde getirir, fiyat izleme mekanizması doğru çalışırsa enflasyondaki düşüş faizdeki düşüşü de beraberinde getirecektir. Çünkü faiz enflasyonun bir sonucudur. Biz bu silsileyi bir başından bir ortasından yaparsak, başarıya ulaşmamız pek mümkün gözükmüyor.
Hızlıca genel bir değerlendirme yapacak olursak, hükümet, yurtiçi döviz mevduatlarının bu denli yüksek olmasından yani dolarizasyondan rahatsız durumda. Bu sebeple vatandaşın dolarını bozdurmasını, bozdurmasa bile en azından sisteme sokmalarını istiyor. Belki de o yüzden kurun bilinçli ve kontrollü artırılması gerekiyordur. Bakalım vatandaşın tepkisi ne olacak? Olası bir faiz indiriminden sonra TÜİK, enflasyon formülünün herhangi bir değişkeniyle oynayacak mı? Meraklıyız, takipteyiz, gelecek haftalarda her bir meseleyi tek tek inceleyeceğiz.
Yeni başkana hayırlı olsun diyor ve başarılar diliyorum. Atacağı adımları merakla bekliyorum, umuyorum ki ülkemiz ve milletimiz adına isabetli kararlar alır. Siz kıymetli okurlarıma da “bankacılık endeksini, ABD 10 Yıllıklarını, Dolar Endeksi’ni ve TCMB’nin Reel Kur Endeksi’ni takip etmenizi öneririm. Kim bilir, belki bankacılık endeksinde önceki yıllarla mukayesenizde birtakım benzerliklere rastlar ve bazı sonuçlar çıkarırsınız. Belki erken seçim belki kredi odaklı büyüme belki daha nicesi…