Anneler Günü kapımızda… Her yıl bu özel günde annelerimize olan sevgimizi dile getirir, onların hayatımızdaki eşsiz yerini bir kez daha anımsarız. Peki ya anneler? Onlar en çok kimi sever? Bu soru, belki de birçoğumuzun aklından geçen ama cevabı o kadar da kolay olmayan bir muamma.
Geçtiğimiz günlerde, birlikte çalışmaktan her zaman keyif aldığım Mustafa abimin annesi vefat etti. Son demlerini yaşarken söylediği sözler, bu sorunun kapısını araladı zihnimde. Yılların yorgunluğunu omuzlarında taşıyan annesi onun hayatına dokunmuş, ona farklı bir anı, farklı bir duygu yaşatmıştı belki.
Biz, çocuklar, annelerimizin sevgisini hep genelleriz. “Annem beni çok sever,” deriz. Elbette sever. Ama o sevginin derinliklerinde, her birimize özel bir yer, her birimize özel bir dokunuş olduğunu pek düşünmeyiz.
Annesi Mustafa abiye: “Anneler en çok kimi sever?” diye sormuş ölmeden birkaç saat önce. Bu sorunun cevabı, boğazımda düğüm oldu ve düşündüm kendimce aklımdan geçen kelimelere hakim olamadım, kaleme almak istedim. Bırakıp gideni daha çok merak etti belki, sıkıntıda olanı daha çok düşündü. Yaramazlık yapanı daha çok gözlemledi, uslu olanı daha çok gururla anlattı. Bazen en çok ona benzeyeni, bazen de bambaşka bir dünyası olanı sevdim mi demek istedi?
Belki de bir anne, en çok, kendisinden bir parça koparıp verdiği o anları sever. Uykusuz kaldığı geceleri, endişeyle beklediği sabahları, gözyaşlarıyla karışık dualarını… Çünkü bu anlar, annelik bağının en güçlü şekilde örüldüğü, sevginin en saf haliyle tezahür ettiği zamanlardır. O anlar, fedakarlığın, karşılıksız sevginin ve sınırsız bir adanmışlığın birleştiği kutsal anlardır. Ve her bir evlat, o kutsal anların bir şahidi, bir meyvesidir. Annenin kalbi, tüm bu fedakarlıkların toplamı, her bir çocuğun varoluşunun bir simgesi gibidir.
Bazen de anneler, en çok, hiç dile getirilmeyen ama derinden hissedilen o sessiz sevgiyi sever. Bir çocuğun gözlerindeki parıltıyı, zor bir anında uzattığı elini, attığı küçük bir adımı… Tüm bunlar, annenin hafızasına kazınan, onu besleyen, ona güç veren küçük anlardır. Annelerin belleği, bizlerin unutmaya yüz tuttuğu en küçük detayları bile özenle saklar. Çünkü o detaylar, onların her bir evladıyla kurduğu eşsiz bağın görünmez iplikleridir. Ve bu iplikler, hayatın en fırtınalı denizlerinde bile onları bir arada tutan sağlam halatlardır.
Biz çocuklar, annemizin sevgisini genellikle koşulsuz ve değişmez bir gerçeklik olarak kabul ederiz. Oysa annelik, tıpkı bir bahçıvanın bahçesindeki her çiçeğe ayrı ayrı özen göstermesi gibi, büyük bir çaba ve dikkat gerektirir. Annelerimiz, biz farkında olmasak da, hayatımızın her dönüm noktasında, her zor anında, her sevincinde bizlere özel bir pencereden bakar. Onlar için bizler, sadece büyüyen bireyler değil, aynı zamanda o pencereden gördükleri, her biri eşsiz bir hikayesi olan can parçalarıdır. Bu yüzden, 'En çok kimi sever?' sorusu, aslında annenin ruhunun her bir parçasının bizde bıraktığı izlerle ilgilidir.
Belki de anneler, en çok, o an kime daha çok ihtiyaçları varsa onu severler. Ya da o an kimin sevgisine daha çok ihtiyaç duyuyorlarsa onu. En çok, yüreğini titreteni, en çok uykusuz bırakanı, en çok güldüreni, en çok hüzünlendireni severler. Çünkü annelik, tüm bu zıtlıkların bir araya geldiği, sonsuz bir verme ve var olma hali.
Anneler Günü’nde, annelerimize sarılırken, onlara bu soruyu sorabiliriz belki de: “Anne, sen en çok kimi seversin?” Cevabı ne olursa olsun, önemli olanın, onların her birimize ayrı ayrı, benzersiz bir sevgiyle yaklaştığını bilmek ve bu sevginin değerini anlamak olduğunu unutmayalım. Zira bir annenin kalbi, sanıldığından çok daha geniştir ve her bir evladına ayrı ayrı, ama aynı derinlikte yer açacak kadar kudretlidir.
Tüm annelerimizin Anneler Günü kutlu olsun!
Aslı Sarıkaya