Nobel ödüllü ünlü bir iktisatçı olan Milton Friedmen der ki “Enflasyon her yerde ve her zaman parasal bir olgudur.” Enflasyon, bir canavardır ve kemikleştiği takdirde ülke ekonomisini kemirecektir. Tarih, bunun örnekleriyle doludur ve birçok ülkenin enflasyon girdabına katılma şekli benzerdir.
Enflasyon, kelime kökeni olarak Latince inflate fiilinden türemiştir. İnflate ise üflemek ve şişirmek anlamına gelmektedir. Tarihte ilk kez karşımıza Roma İmparatorluğu’nda çıkan enflasyon, o zamanki para birimi olan “denaryus” içerisindeki gümüş oranı %90 iken gümüş bulunamadığı için sulandırarak daha fazla para basılmasıyla ortaya çıkıyor. Bir başka deyişle para arzının artırılması enflasyonu tetikliyor. O tarihten beri alım gücünün, fiyatlar genel düzeyinin sürekli artması ve ulusal para biriminin değer kaybetmesi devam etti. Yakın tarihte 1920’li senelerin başında Almanya, 1944 senesinde Yunanistan, 1946 yılında Macaristan, 1949’da Çin, 1974’te Şili, 1989’da Arjantin inanılmaz yüksek düzeylerde enflasyona maruz kaldı. Yüzde 48’lerden falan bahsetmiyorum, %750’lerden %1000’lerden bahsediyorum. Yalnız bu ülkelerin içinden parantez açmak istediğim ülke Arjantin çünkü cari açığı çok yüksekti ve parasını devalüe ederek cari açığını kapatmaya gitmişti. Belki bir yerlerden tanıdık gelecektir, yönetilemediği taktirde neler olabileceği konusunda bir araştırma alanı açmış olalım. Yakın tarihte muhtelif devletlerin de buna benzer enflasyon vakaları yaşandı. Bunların arkasında bazen depremler, bazen seller vardı. Ama genel olarak temel sebep kötü yönetimdi ve parasal genişlemeydi.
Salgın sebebiyle dünyada likidite miktarı arttığı için küresel bir enflasyon olacağını yaklaşık altı aydır konuşuyoruz. Bu ortamda biz önlem almamız gerekirken aylardır eleştirdiğimiz politikalar ile faizi indirdik Bu inat sebebiyle beş baz puanlık bir indirim, kur krizi ardından yeni bir araç ancak enflasyon %48. Fakat TCMB’nin elindeki silahlar önemsizleştirildi, para politikası ortadan kalktı, yeni araçla birlikte hazine garantisi ile maliye politikaları ön plana alındı. İşte burada da aslında enflasyonun nasıl bırakıldığını anlıyoruz. Ne demiştik, enflasyon parasal bir olgudur. Faiz ise bunun neresinde? Hızlıca ve genel bir bakışla anlatmaya çalışalım; arz-talep ekonominin mihenk taşıdır. Şu anda piyasada dolaşan Türk Lirası’na talep az çünkü güven yok. Dolayısıyla arz miktarı talepten daha fazla, bu da değersizleşmeyi beraberinde getiriyor. Değer düştükçe alım gücü azalıyor. Elbette yüksek faiz kimseyi memnun etmez ancak faiz bu noktada TL’ye olan talebi artırabilir. Vatandaşın elindeki tasarrufları Türk Lirası olarak değerlendirilmesi sağlanır, bu da talebi artırarak piyasadaki TL’nin arz-talep dengesinin karşılanmasına yardımcı olabilir. Dolayısıyla parasal bir olgu olan enflasyonu, likitide tarafıyla mücadele etmeden çözemezsiniz. Bunun için de TCMB’nin para politikaları çok daha önemli bir hâl alıyor. Ancak bugünkü noktada bu durumun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Ayrıca diğer yandan enflasyon biraz da beklentiler ile ilgilidir. Üretici tarafının beklentilerini yönetemezseniz, güven veremezseniz zabıtalarla market gezerek fiyatları aşağıya çekemezsiniz. Bu yanlıştan bir an evvel dönülmelidir. Bu parasal olgunun yönetilemeyişinin yanına kur tarafındaki dışa bağımlılık da eklenince incecik bir ipin üstünde cambazlık yaptığımızı hatırlatalım. Brent Petrol’deki 10 dolarlık bir artış Türk ekonomisine 4 milyar dolar olarak yansıyor. Kredi musluklarının açılacağından bahsediliyor, yukarıdaki arz-talep dengesine uygun sizler yorumlayın lütfen. Ayrıca elektrik, su, doğalgaz ve akaryakıt zamları üreticinin belini bükmeye devam ederse; fiyatlarda bir düşüş beklemek hayal olacaktır.
Siyasetçilerin yanlışları sebebiyle elimizden kayıp gidenlere rağmen bizlerden şükür bekleyecek kadar dinimize bağlı olanlar, “kul hakkı yemenin de günah olduğunu” unutmasınlar.