Rakamlar geldi, açıklamalar yapıldı, televizyonlarda demeçler verildi. Ekonomi yönetiminin demirbaşları bu hafta oldukça aktifti. Üstünkörü bakacak olursak enflasyon %17, TCMB pas, Bakanlık enflasyonla mücadele dedi. ABD’de faiz konusu belirsizliğini koruyor, emtia fiyatlarında yukarı yönlü trend devam ediyor. Ama öncelik enflasyonda çünkü tüm sebep-sonuç ilişkileri onun üzerinden kurulmuş durumda. Peki, önceliğimiz olan enflasyonla mücadelede biz hangi noktadayız? Bu mücadelenin yöntemleri belli mi, bir politikası var mı? Sorulara cevap vermek her zamanki gibi bu sefer de zor. Ancak mücadelenin başrolleri belli sayılır. Onlar üzerinden birtakım değerlendirmeler yapmak, geneli okumak açısından bize fayda sağlayacaktır.
“Kuruluş felsefesi ve amacı fiyat istikrarını sağlamak olan TCMB”, dün açıkladığı kararla faizleri sabit tuttu. Genel beklenti de bu yönde şekillenmişti ve yine bir sürpriz yapılmadı. Ancak işin enteresan tarafı, yeni başkan, köşesinden defalarca eleştirdiği, gazetesinde manşet olarak attırdığı Ağbal’ın önden yüklemeli faizi ile iki aydır idare ediyor. Kendisinden beklenen ve yüklenen misyon olan faiz indirimi ise şu aşamada Eylül-Ekim aylarını işaret ediyor. Aradaki süre zarfının tamamında pas geçemez, ulusal ve küresel risklerin devamını da düşünürsek kurda ve enflasyonda ciddi bir düşüş beklentisi söz konusu değil. Yayımlanan metne baktığımızda da yakın zamanda bir indirim gelecek gibi gözükmüyor. Faizde olası bir artış gelirse, akıllara tek bir soru gelecek; madem böyle olacaktı Naci Ağbal’ı görevden alıp neden doları 7,20’den 8,30’a getirdik? Yeni başkana da hak vermek lazım, karar almak onun açısından zor olmalı.
Bir dipçe olarak şunu da eklemek gerekir, “tek başına” politika faizi ile enflasyonu düşürmek mümkün değildir. Faiz ile zaman kazanılır, alan açılır, imkân yaratılır. Hatırlarsınız şu lafı, “ortada su alan bir çatı varsa bu çatıyı güneşli havada onarmak lazımdır.” Yoksa bu kadar yüksek faizden kim memnun olur, faizi kim savunur, kim faizden yana taraf olur? Bu durumdan hoşnut olmak mümkün değil ancak ortada bir gerçek var, bir ilim var ve bu ilmin gösterdiği bir istikamet var. Ne gerekiyorsa onu yapmak lazım, bu işi ideolojiye dökmenin ya da dramatize etmenin bir manası yok. Bu günlere ve bu durumlara gelindiyse senelerce yapılan hataların, üzerimizde dönen oyunların hatırı var. Ancak artık somut bir politika uygulamak zorundayız, yalnızca turizmi konuşup umutla yaz aylarını bekleme psikolojisinden çıkmalıyız, “turistin görebileceği herkesi” aşılamak yerine daha kibar ve efendi bir şekilde önceliğin milletimizde olduğunun, verilen mücadelenin asli amacının sağlığımızı korumak olduğunun farkına varmalıyız.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı son olarak belki Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. Bu saydıklarım, TCMB’nin faiz ile müdahale ettiği piyasaya dahil olması gereken bakanlıklar. Çünkü enflasyonla etkin mücadele isteniyorsa yalnızca para politikasıyla olmaz, maliye ve ticaret politikaları ile de bunu desteklemek gerekir. Örneğin Sayın Elvan, “kamu harcamalarından kısmak kaydıyla”, zorunlu mal olarak tabir edilen ve gelir seviyesi fark etmeksizin herkesçe kullanılan ürünlerin vergilerinde bir nebze olsun indirime gitmeye dair bir sinyal verdi mi? Açıklamak mahiyetinde tekrar ediyorum, bütçede açık yaratamayacak şekilde, kamu harcamalarından kısarak bu şekilde bir vergi indirimine giderek vatandaşın elini rahatlatmak söz konusu mu, değilse de olmalı. Ticaret Bakanlığı, hadi önceki bakan ihaleye fesat karıştırmakla, dezenfektan satmakla meşguldü de enflasyonu unuttu, yeni bakan döneminde piyasada etkin rol oynayacak mı? Oynamalı, ticaret politikası gözden geçirilmeli, ulusal ve uluslararası anlamda düzenlenmeye muhtaç noktalar var, bu konularda adımlar atılmalı. Tarım Bakanlığı, çiftçiler ürünleri yerlere saçıyor elimizde kaldı diye, tüketici memnun değil fiyatlardan elimiz yanıyor diye. Üreticiden reyona gelene kadar olan süreçteki fiyat değişimleri ile alakalı sorunlar var, düzenlenmeli.
Türkiye’nin büyüme rakamları bu yılın ilk iki çeyreğinde de çok iyi gelecek. Evet, ülke ekonomisi büyüyecek ama dünyanın her yerindeki gibi maalesef ülkemizde de adil bir dağılım söz konusu olmadığı için vatandaş bunu hissetmeyecek. Diyorlar ki, fiyat istikrarını bir kenara koyduk, büyüme-ihracat-üretim-istihdam üzerinden yükselen bir Türkiye olacak. Keşke böyle olsa, senelerdir böyle olacak ama gelinen nokta ortada. Bilmem farkında mısınız, görüş-parti-bakış ayırmadan herkese söylüyorum, birtakım eleştiriler sebebiyle beni şucu ya da bucu yapacak herkese söylüyorum; anneler babalar marketlere evlatlarıyla gidemiyor, asgari ücretli vatandaşlar başta olmak üzere nüfusun büyük bir kısmı zar zor geçiniyor ve en önemlisi “geçim sıkıntısı” yüzünden insanlar intihar ediyor.
Ve gelinen nokta o kadar acı ki; bu intiharları bile siyasete meze yapan hastalıklı düşüncüler var. Böylesine bir ortamda da ne anlatsak boş ne desek nafile. Artık insanların ne dediğine değil, dedikleriyle kimin tarafında olduğuna bakılıyor. Yani öncelik sözde ya da doğruluğunda değil, öncelik sizin hangi taraftan olduğunuzda…