Geçen hafta kaleme aldığımız yazımızda, Türk ekonomisinde eksik gördüğümüz meseleleri madde madde sıralamıştık. Üzerinden bir hafta geçti, şimdi sıra çözüm önerilerine geldi.
Yaptırım kararları yahut söylemleri dövizi kamçılasa da şimdilik dizginlediğimizi söylemek mümkündür. Elbette bu kararlar yönetimi zora sokan, döviz avcılarının yüzünü güldüren kararlardır. Ancak bizim uzun vadede atılacak adımlara ve bu adımların nereden başlayacağına karar vermemiz lazımdır. Epey badire atlattıktan sonra ekonomide doğru bilinen pek çok şeyin yanlış olduğunu gördük. Bedeller ödedik, zor zamanlar geçirdik. Bu sebeple artık akıl ve mantık çerçevesinde politikalar belirlemek gerektiğini anladık. Birazdan anlatacağım meselelere dönüp bakmak için “Madde Madde Meseleler” yazısını okuyabilir bu sayede mevcut söylemlerimin muhteviyatına daha hâkim olabilirsiniz. Geçen hafta demiştik ki düzeltmemiz gereken meseleler var. Döviz kıtlığında cari açığa, yapılan yatırımlardan rezervlere kadar kısa özetlerle sorunları anlatmaya çalışmıştım. Lakin dikkat çektiğim bir nokta vardı ki o da enflasyon verileriydi. Demiştik ki verilere güvensizliğin yansımaları ağır oluyor. Dün açıklanan verilerin daha gerçekçi olduğunu söylemek, emeği olanlara teşekkür etmek lazımdır. Bize “gerçek verilere yakın olanları” söyledikleri için. Şimdi, atılması gereken adımları hızlıca anlatalım. Ülkede döviz arz-talep dengesinde bir bozulma var demiştik. Ek olarak bunu bir döviz kıtlığı olarak niteledik. Kıtlık demek, isteyen çok olmasına rağmen istenilenin az olması demektir desek basit bir tanım yapmış oluruz. Hâl böyleyken, yabancı yatırımcıya ve onun getireceği dövize olan ihtiyacımızı yine ve yeniden söylemek vazife olmuştur. Güven veren, piyasa dostu bir ekonomi ortamı yaratılmalıdır ki yabancı yatırımcı ile birlikte döviz de gelsin. Böylece döviz kıtlığı bir nebze olsun nefes alsın. Yerli yatırımcının elindeki dövizlerin kurdaki etkisi şu anda yabancılardan daha fazladır, onu da araya eklemek şarttır. Ek olarak yabancı yatırımcının yanında üreten ve ihraç eden şirketler desteklenmelidir ki ülkemize döviz girdisi artsın.Bana soracak olursanız cari açıktaki büyüme döviz kıtlığından da kötü bir hâldedir. Cari açığın tanımını geçen yazımızda yaptığımızı hatırlatmak ister ve büyüyen bu cari açığı kapatmanın yollarını sizlere aktarmak isterim. Bir öneri olarak ithal edilen mallara göre ihraç edilen malların değerleri artırılabilir. Ek olarakithal edilen mallara vergiler koyarak ülke içine dışarıdan gelen mallar sınırlandırılabilir. Belki rekabetçiliği arttıran politikalar izlenerek üreticiler ihracata yönlendirilebilir.Aynı zamanda ulusal para değerini diğer döviz türlerine göre “devalüasyon” ile geliştirip ülkenin mallarının ihracatı ucuzlaştırılabilir. Ucuzlaştırılmasıyla birlikte ülkenin mallarına dış ülkelerden talep artacak, ihracattan elde edilen miktar ithalata ödenen miktarı aşacaktır. Hatırlarsanız Merkez Bankası’nın daha evvel aldığı bir kararda bir başlık atmıştım, Artık Kuru Baskılamıyoruz Cari Açığı Kapatıyoruz diye ve aynı yazıda demiştim ki “kontrollü devalüasyon” tercih edildi. Sonuç verdi mi? Hayır. Sebebi ise ihraç ettiğimiz malların niteliği, miktarı ve ihraç için iş birliği yaptığımız ülkelerin kapasitesi. Aslında kurumuz yüksek, malımız ucuz lakin alacak ülke ne yazık ki yok. Çözüm nerede, üretmek de ve ihraç etmekte. Tıpkı, döviz kıtlığının reçetesi gibi… Paraları ısrarla betona gömmeye devam ederken üretmeyi, eğitimdeki reformları yapmadan üreten nitelikli nesilleri beklemek çok zor. Aslında bu kadar kısa anlatılacak, yüzlerce kelimelere sığmayacak kadar ciddi meseleler. Elimizden geldiğince anlatmayı deniyoruz ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücüne güvendiğimizi söylüyor, zor günlerden aydınlık yarınlara gideceğimizi de umut ediyoruz.