Covid-19 sonrasında dünya normalleşme adımlarını dikkatle atmaya başladı. Birçok ülke, kontrollü sosyal hayat denen evreye geçmiş ya da geçmeye hazır konumda. Normalleşme adımlarının yanında, süreç boyunca televizyonlarda ve kürsülerde sıkça söylenen “yeni dünya düzeni” kelamının karşılık bulup bulamayacağını da izleyip göreceğiz.
Kurulan bu düzende, sistemin ve coğrafyanın aslarından biri olmak için Türkiye Cumhuriyeti Devleti de belli başlı önlemler almalı ve atacağı adımlar için hazırlık yapmalıdır. Lakin ülkemizin siyasi kültürünün bunu kaldıracak kapasitesi yoktur. Türk siyasetinin muhalefeti, sadece eleştiren ve ortaya çözüm diye hayaller sunan bir zihniyettir. İktidar ise halktan yükselen seslere kulak vermeli ve halk ile arasındaki bağın kopmak üzere olduğunun farkına varmalıdır. Covid-19 sürecinden sonra ortaya çıkacak sorunları çözmek, Orta Doğu’da ayaklarımızın üstünde şimdikinden daha sağlam durmak için akıl birliğine ihtiyaç vardır. Türkiye, Libya’da kazanmıştır. Enver’in ve Mustafa Kemal’in evlatları, Trablus’ta başarılı olmuştur. Doğu Akdeniz meselesi için kırılma noktası da bu olmuştur. Orta Doğu’da, Türkiye’ye rağmen ve Türkiye’den ayrı bir iş yapılması artık mümkün değildir. Dış siyasetimizin parametrelerini ve diplomasi trafiklerini doğru yönettiğimiz sürece olduğumuz konumda kalmamız mümkündür. Fakat iç siyasette problem göremeyen, göremediği için problemi çözemeyen bir sistem hâkim. Problem çözülmüyor diye eleştiren fakat problemdeki x değişkenine değer vermeyi dahi bilmeyen bir kitle söz konusu. Kutuplaştıran, halkı siyasetten uzaklaştıran üslup, yanlıştır; yanlış olduğu gibi yarınlar için de yanıltıcıdır. Muhalefet, devlet ile hükümet arasındaki farkı; düşünce özgürlüğü ile terör sempatizanlığı arasındaki farkı bir an evvel kavramalıdır. İktidar da problem erteleme huyunu, gündem değiştirerek unutturma davranışını bir kenara bırakmalıdır. Konuşulması gereken şeyler bellidir. Ekonomi, vatandaşın cebi, salgından sonraki sürecin seyri…
Türk milleti, siyasetten bıkmış ve sıkılmış durumdadır. Tartışmaların kültürü yok olmuş, üslubun ciddiyeti kaybolmuş, beklentilerimizin karşılığı hiç olmuştur. Söylediklerimizde ideolojik yahut parti bazında bir kayırma söz konusu değildir. Kurulan yeni partiler de bu dalgaya hemen kapılmış, suçlamalara ve kutuplaştırıcı üsluba yenik düşmüştür. Gençleşen bir siyaset, dinamik bir yapı ve tartışmayı bilen kimseler ile yarınımızın daha güzel olacağını söylemek mümkündür. Sesini yükselten, laflarını ağır seçerek bağıranların haklı olduğunu düşünmeleri de trajikomiktir. Bugün, siyaset sahasında bulunanların hemen hepsi tecrübeli ve birikimli insanlardır. Orada olmaya hak kazandılarsa, sistemin kendilerini yutmasına müsaade etmemeleri onlardan tek isteğimizdir. Halk, bayağılaşan siyasetten usanmıştır. Türk siyaseti, evlere gizlice gönderilip fotoğraf kovalayan bir muhalefet anlayışıyla; fikir alışverişini kendisi arasında al-ver yapan bir iktidar mekanizmasıyla canlılığını koruyamaz, milletin beklentilerine yanıt veremez.
Gözümüz derinlerde, canımız açılmak istiyor lakin gelin görün ki sığlıkta bile boğulacağız. Ya da üstat Karakoç’a kalemi uzatacağız:
Siyaset içer siyaset yer doyarız.
“En iyi parti bizimki” der doyarız.
Ne parti bizimdir ne siyasetçi,
Aç karnına tokları besler doyarız.
Ayberk AKIN