İsrail, BM kararı ile kurulmuş bir işgal devletidir. Osmanlı, Kudüs civarında bir Yahudi yerleşimine izin vermeyen Sultan Abdülhamid Han’ın faturasını ödemiştir.
İngilizlerin yerleştiği bölgede fitne en ince detayına kadar çalışılmıştır. 1900’lerden itibaren Filistin topraklarına göçleri hızlandırılan Yahudiler, 2. Dünya savaşının ana mağduru rolüne kapılmışlardır. Sinema ve sanata hakim olan Yahudilerin dünyaya pazarladıkları yüzlerce mağdur film ve parçaları vardır.
Sanki 19 yüzyıl Yahudilerin adına İngilizler tarafından dizayn ediliyordu! İki cihan harbi ve Arap-İsrail savaşları ve bölgenin idari sisteminin dizaynı, hatta 1991 ile başlayan bölgedeki iç karmaşalar...
1947’de, bölgede ciddi bir Yahudi nüfusu vardı artık. Olan bitenlere müdahil olamayan, bağımsızlıklarını İngilizlere borçlu olan Arapların gözü önünde BM toplanıp, lambadan cin çıkardı! Artık Filistin topraklarında iki devlet vardı.
1948’de İngilizler, Filistin topraklarında dönüşümü tamamladıkları gün, dünyaya bu topraklardaki mandasını kaldırdığını duyurduğu gün, İsrail resmen kuruluşunu açıklamıştı bile...
Sonrası, BM ve hakim devletlerin gözetiminde İsrail’in serpilmesi, büyümesi idi. İsrail, güvenlik ve tehdit politikası adı altında, sürekli dünyadan taşıdığı yeni Yahudilere yerleşim yerleri açmak için baskı, zulüm, cinayet, zorunlu göç gibi dezenformasyon ve asimile çalışmalarına hız verdi. Dünya BM gözetimi altında bu duruma sürekli sessiz kalarak çanak tuttu.
BM toplantı salonunda 20 Aralık’ta yapılan birleşimde; Trump’ın Kudüs çıkışı üzerine dünya devletleri, bir delinin kuyuya attığı taş misali uğraştı durdular! Oysa geçmişe dönük hem İsrail kuruluş bildirgesinde, hem BM’de, hem de BM güvenlik konseyinde İsrail’e yönelik daha sert kararlarda var...
Napolyon, Mısır seferini, Kudüs’te bir Yahudi devlet kurma amaçlı gerçekleştiriyor. Sonra bölgede olan biten her şey ve BM denen eşkiya yapılanmasında devam eden her olay, bu hayalin bir ürünüdür.
Araplara bağımsızlık hayali verip Osmanlı’dan koparan İngiliz aklı, o dönemden kalıcı ortak Suud ailesini halen İsrail’in güvenliği amaçlı kullanmaktadır. Osmanlı paşalarını hırsızlık ve katillikle suçlayan akıl, 100 sene evvel Kudüs’ü, dünya siyonist örgütüne zaten vermiş idi.
İsrail, onlarca kez en aşırı politikasını BM’nin dünyaya afyon gibi sunduğu sert kararları gölgesinde uygulamıştır.
Bugünlerde zafer sarhoşluğunda anlatılan BM oylama kararı, verilmiş bir tavizin diyeti gibi gelmektedir bana.
Bunların olması zafere ulaştıklarını göstermez ama kimse kendisini boşuna avutmasın. İç politikaya malzemeye de gerek yoktur. Bu garip hava, rehavete sebep olup kayıplara vesile olmasın. Uyanık olmak gereklidir. Artık İsrail, uluslararası diplomasi ve uyulmayan hukuk kararları döneminin bittiğini anlamalıdır. İsrail zoru görünce geri döner.1947’den bu tarafa en az 40 BM kararını çiğnemiş terör oluşumu, yenisini de çiğnemekten geri kalmayacaktır.