İran, devriminden bu tarafa (1979) Doğu Akdeniz sahili boyunca Hizbullah, Hamas ve İslami Cihat gibi yapılarla, İsrail’in attığı bölgede atmak istediği her adımı yavaşlatmasına karşılık! Israil’de, İran’ın bölgedeki bütün çalışmalarını, uluslararası platformlarda baskı altına aldırarak, yaptırımlar ve terör destekçisi ülke statüsünde İran’ı dünyada yalnızlaştırma çabasında hayli kazanımlar elde etti.
Bu iki ülke arasında ki yaşanan vekalet savaşı, 2003 Irak işgal süreci ile geniş bir coğrafyaya yayılan sıcak çatışma ortamına döndü. 2011 de yaşanan Arap baharı ile nerede ise bütün Ortadoğu atlasına yayıldı.
Yeni süreçte 2003 sonrası, İran ve İsrail hem vekalet hemde bizzat sahada karşılaşarak, gayri resmi savaşır haline girmişlerdir. Son günlerde yaşanan bazı olaylar ve karşılıklı kışkırtmalar, yıllardır süren gayri resmi harp varlığını, sıcak çatışmaya döndürme söylemleri ile yeniden gündemimize girdi.
Uzun uzadıya bir yakın tarih antolojisi yazmak istemiyorum.
Bölgede ki karmaşadan istediğini alamayan İsrail, 2019 da Suriye ve Irak yaşanan olayları bir adım ileri götürerek Tahran sokaklarına uzanan eylemler yapmaya başlamıştır.
Bölgenin ve son yılların en önemli olayları arasına giren ve gölge adam Kasım Süleymani suikastine kadar giden ve bu olaylarla hırçınlaştırılan İran, bölgede ABD ve İsrail hedeflerine daha açık ve net eylemler yapmaya başlamıştır. Dünya da ilk kez bir ABD üssü uzun menzilli silahlarla faili belirtilerek vurulmuş ve ABD buna ses çıkartamamıştır. Bu karşılıklı sürekli kavga hali ama bunu resmileştirememe durumu sürekli taciz ve tehdit olarak dış diplomaside yeni yerini almıştır.
Bu adımlar 2020 ortalarında İsrail’i, Tahran sokaklarında önemli bir iki eyleme kadar götürdü. Basına, Tahran’da İsrail El-Kaide’nin ileri gelen bir liderini öldürdüğü haberi düştü. (Kuvvetle muhtemel Hizbullah’ın ileri gelenlerinden biri idi.) Ardından, yine İran sınırları içerisinde stratejik bir iki nokta vuruldu.
Bitmeyen doğrudan savaşama sendromu bugünlerde daha tehlikeli bir boyuta ulaştı. Saldırıyı yapan ülkelere ait yarı resmi haber kanalları, ülke istihbarat örgütlerine dayandırarak, olayları iç rahatlığı ile üstlenirken yeni bir savaş metodu ile karşılaştığımızıda söyleye biliriz.
Nisan başında İran’ın Isfahan kentinde bulunan bir Nükleer tesise yapılan saldırı! Bu saçma savaş oyunlarını tehlikeli bir yere getirdi. Fiili savaş esnasında bile yapılması düşünülen bir olay yaşadık. Nükleer bir tesisin bir anda milyonlarca sivili ve doğayı etkileme ihtimaline karşı hedef seçilmesi! Bunu şöyle okuyalım hadi: öncesinde daha derin bir can yanmasının, karşı adımı olabilir mi? Diyelim.
Hemen akabinde İran resmi ajansları, İran istihbaratının işi olduğunu duyurduğu İsrail bandıralı bir gemiye yönelik saldırı resti ile İsraile doğu denizlerinde güvende olmadıkları ticaretleri ve askeri varlıkları hedefte olduğu hatırlatıldı. Yine aynı gün Kuzey Irak’ta Mossad üssü olduğu denen bir yer hedef alındı.
Bu tehlikeli adımlar son zamanlarda sıklaşmaya başladı.
Bölgede yakılan her ateş bölge barışını ve bölge ekonomisini derinden etkiliyor. Özellikle İran İsrail olası savaşı, bölgenin tamamen yıkımı demek olduğu herkes biliyor. Bütün bu süreç ilerlerken Kara Deniz kıyılarında da bir savaş olasılığını görüyoruz. Rusya batı tarafından ısrarla ikaz edilirken ABD bölgeye gemi göndermek için izin talebinde bulundu ve Rusya Karadeniz de geniş bir deniz tatbikatı başlattı.
Çin halen ara ara sıcak gündem olarak Doğu Türkistan mevzundan ötürü baskıya alınmaya çalışılırken özellikle oluşacak kutuplaşmada kamuoyunu etkileyerek, Türk devletini olası durum karşısında Çin ve Rusya karşıtı platformda yer alacak şekilde sıkıştırmalarıda gözlerden kaçmıyor.
Allah bu dünyaya bir daha cihan harbi yaşatmasın. Özellikle bu topraklar üzerinde.