Pazar günü bitince, yeni makamlarına seçilenler sevinecek, kaybedenler üzülecek. Biz yeniden elimizde bulunan tek şeyimiz olan oy denen şeyin nelere kadir olduğunu bile tefekkür etmeden normal hayatımıza döneceğiz.
Kapı komşumuz, yakın uzak akrabamız, mesai arkadaşlarımız, esnaf komşularımız... Sanki pazar günü hiç yaşanmamış gibi başlayacağız yeni güne. Bayraklar, filamalar, posterler toplananacak, ne kazanan, ne kaybeden artık belki de hiç sokağımıza uğramayacak beş yıl.
Elbette siyasette amaç; kazanmaktır!
Aha elli yaşımıza doğru gidiyoruz. Onlarca seçim gördüm. Çok kritik dönemlerden geçtik. 12 Eylül ve 28 Şubat süreci bile, kitleleri idare eden lider kadroların bu kadar birbirlerine sataştığı süreçler değildi.
Bu halka kötülük edildiğini düşünüyorum.
Sayın Erdoğan, kendi kitlesinden kopan kararsızları konsolide etmek için, her türlü diyalog ve söyleme girdi. Ama garip bir şekilde bu söylemler karşı grubu konsolide etti.
Rahmetli Yazıcıoğlu son konuşmalarından birinde bu konuya dikkat çekerek “Seçimler bir kavga aracı olmamalı. Size de bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Sakın akşam televizyonlara bakıp da liderlere ve onların metotlarına kapılmayın. Sel gider kum kalır. Bu seçim de gidecek, ama siz komşu olarak, akraba olarak, hemşehri olarak yine birlikte yaşamaya devam edeceksiniz. Seçimler elbette tartışma alanı, elbette eleştiri yapılacak, adaylarımız yapacaklarını anlatacaklar; ama hiçbir zaman üslup, yüz yüze bakmayı engelleyecek olmamalı. Şu sokaktan gidince öbür sokakta rakibiyle karşılaşacak adaylarımız, elinizi uzatıp tokalaşacak kadar arada mutlaka nezaket bırakmalı. Ve hepiniz de birbirinize nezaket bırakmalısınız” demişti.
Bu yerel seçimi iktidarın “BEKA meselesi” görmesiyle sokaklara inen siyasetin dili toplumu germesin, kardeşlikler tükenmesin duası ile...
Seçimlerin sonuçları ne olursa olsun gerginleştirilen tarafların öfkesine hakim olabildiği bir Nisan bekliyoruz.
Rabbim kazanan her adaya başarı nasip etsin!