Materyalistler bu dünyanın gerçek sahipleridir. Bizler ise sonsuzluğun âşıkları...
Ölümsüzlüğün, başka bir deyiş ile ölümü öldürmenin peşindeyiz.
Zevklerimizi bu dünyada bırakıp idrakimiz ile arayışa geçeriz.
Kadının belinde, kalemin renginde gözümüz yoktur.
Bizler manâ insanıyız...
Maddenin arkasındaki pür-i pak hakikati ararız.
Bu minvalde bizler için feminizm dar kafaların kendilerini gösterme çabasından ileriye gitmez.
Ayrıca feminizm kavramı 18. yüzyılda Fransa’da çıkmış olup bir nevi cinsel köleliğe karşı türemiş bir fikir akımıdır.
Yani biz Müslüman Türk toplumu olarak Kuran-ı Kerim ahlakı ve törelerimizden aldığımız esaslar ile yoğrulmuşuz, ayrıca bizler analarımızın ayaklarının altına paspas olacak kadar da hürmetkâr bir milletiz.
Yine batı acımasız oyununu oynarken sözde fikir abidelerimiz karanlık zihniyetli aydınlarımız, batılılaşmak, daha kaba bir tabir ile batıya yaranmak uğruna ahlâk ve gelenek algımız ile oynamaktadır.
Bu oyun, çok defa ve genelinde “-İZM”ler üzerinden oynanan bir oyun olmuştur.
Ve yine şu günlerde gözüyoruz ki bir “-İZM” üzerinden bir oyun oynanmaktadır.
Allah’ın doğurganlık yani annelik duygusu ile yücelttiği “kadın” üzerinde algı yanılsaması yapılmak istenmektedir.
Allah’ın lütfun da bu mertebede olan bir varlığın üstünlük ve eksiklerini konuşarak başınızı ağrıtmak istemiyorum.
Ama şu eşitlik kavramına dokunmaktan kendi alamayacağım.
Size soruyorum, kadın ve erkek nasıl eşit olabilir?!
Sizce de ortada bir yaradılış farkı yok mu?
Elbette erkeğin yaptığı her işi kadın yapamayacak ve kadının üstlendiği belirli işleri de erkek yapamayacak...
Kâinatta tek bir kum tanesi bile boşuna yaratılmamıştır.
Ve her bir kum tanesinin ayrı ayrı özelliği ve görevi vardır.
Erkekler erkek, kadınlarda kadın gibi yaşamlarını sürdürmelidirler.
Yaradılıştaki fıtratlarına ihanet etmeden!
Konu buralara gelmişken biraz günümüz evliliklerine değinmek istiyorum.
Maalesef günümüz evliliklerinde 'ben' savaşı almış başını gidiyor.
Kadın kadınlıktan bi-haber, erkek erkeklikten bi-haber olduğu gibi bununda üstüne tutturmuşlar bir benlik savaşı gidiyor.
Arkadaş! Sen kendini tanımadan nedir bu benlik savaşın?
En basit örnekle eve gelen kocana güler yüz gösterip önüne bir tas çorba koydun mu da erkeğin başı üzerinde yer bekliyorsun?
Yahut sen kaç kere hanımının hatırını, ihtiyacını sordun da şefkat ve ilgi bekliyorsun?
Önce oyunu kurallarına göre oynamayı öğrenmeliyiz.
Kurallar günümüzde geçerliliğini yitirdi dediğinizi duyar gibiyim.
Ah be dostum gelenekselliği bu çağa uyarlamaktan aciz misin?
Yaşadığımız bu dünya üzerinde günler, aylar, yıllar hatta çağlar bile değişse aslında hep aynı dünyada yaşıyoruz. Ve baktığımızda kadın hep aynı kadın, erkekte hep aynı erkek…
Arka plan değişti diye nedir bu telaşın?
İşte geldi dayandı konu idrak meselesine.
Ne olacak bizim bu idrak eksikliğimiz...
Adını bile söyleyemediğimiz bir akımın dalgalarına kapıldık gidiyoruz.
Oysa okyanus bizimde haberimiz yok...
İlla istiyoruz ki su kirli olsunda berraklaştırmak için çaba harcayalım.
Suyun en kirli kıyısında yüzmeye çalışıyoruz.
Medet olarak da suyu kirletenden yardım bekliyoruz.
Ben bu konuda berrak kıyıdan ayrılmayın derim, ama hadi kapıldınız bir dalgaya ve dalgalar sizi kirli sulara kadar itti, bari berraklığı kirde aramayın.
Hadi çok uzatmayalım…
Uzun lafın kısası, suyunuz berrak idrakiniz derin olsun...
Sağlıcakla kalın...