Ülkemiz gündeminde bu aralar Ayasofya hayli yoğun bir konu olarak yerini korumakta ve uzun süre daha konuşulacağa benziyor. Kimileri müze olarak kalmasını savunsa da bizim karar ve tavrımız hep camii olmasından yana olacaktır. Ayasofya yalnızca ülkemiz için değil dünya çapında da büyük önem taşımaktadır.
Roma İmparatorluğu döneminde yapılmış, 916 yıl boyunca büyük kilise olarak ibadette kalmıştır. İstanbul’un fethi sonucu ile Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilmiştir. Ve fetihten sonra ilk cuma namazı Ayasofya'da kılınmıştır. Yaklaşık 500 yıl boyunca camii olarak ibadette kalan bu yapı günümüzde ise yerli ve yabancı turistlerin akınına uğrayarak varlığını müze olarak korumaktadır.
Bizim için Ayasofya’nın cami olması, İslam Mefkuresi ve Türk Kızıl Elma'sının kalbidir. İstanbul’u fethimizin tek sembolüdür. Doğu Roma İmparatorluğunu da tarihten sildiğimizin müjdesi olmuştur. İşte bu yüzden günümüzde de Ayasofya için hala “Fethin Sembolü, Kılıç Hakkı” gibi ifadeler kullanmaktayız.
Müze olma sürecine bakacak olursak da; 1929 yılında dönemin hükümeti Sultanahmet Camii'ni restore ettiriyordu. Atatürk, 7 Eylül 1929 yılında Sultanahmet Camii'ne giderek caminin onarımı hakkında bilgi almış ve bu tarihi caminin süratle ve en iyi şekilde onarılmasını istemişti. Oradan da Ayasofya Camii'ne geçen Atatürk, orada da incelemelerde bulunmuştu. Bu ziyareti sırasında Ayasofya'nın harap halini görmüş ve yetkilileri uyarmıştı. İşte Atatürk'ün bu ziyaretinden sonra Ayasofya'nın hem restore edilmesine hem de sanatsal ve tarihsel değerini açığa çıkaracak bilimsel çalışmalara başlandı. Böylece Ayasofya'nın müze olma süreci de başlamış oldu.
Ve 1934 yılında Balkan devletlerinin bir kısmı ile (Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya) Balkan Antantı kurulmuştu. Ve bu ülkeler ile yakınlaşmalar ve dostluklar başlamış oldu, galiba bu olayın da etkisiyle Ayasofya’nın restore çalışmaları devam ederken müze olma ve dünya mirası olması kararı uygulanmıştır…
Tam olarak bilemesek de benim tahminimce devletimize Ayasofya’nın, camiden kiliseye çevirme baskıları geliyor olabilirdi ve devlet aklı Ayasofya’yı müze olarak korumuş olup bu baskıyı bu şekilde bertaraf etmiş olabilir. (Tabii bu kısmı tez olarak sunup okuyucularımın düşüncesine bırakıyorum)
Ülkemizde Ayasofya’nın Camii olarak ibadete açılması tartışmaları bile yabancı ülkelerde bir rahatsızlık meydana getiriyor olduğunu görmekteyiz.
Bizim camiamızın yani Türk İslam Ülkücüleri, Ayasofya’nın yeniden camii olması için geçmiş zamanlardan beri yürüyüşler, eylemler yapmıştır ve hala yapmaktadır. Hatta ben teşkilatlara ilk katıldığım lise yıllarında da Ayasofya için yürüyüş, eylem ve imza kampanyaları yaptığımız zamanları tebessümle hatırlamaktayım, “ZİNCİRLER KIRILSIN AYASOFYA AÇILSIN, BİLETLE DEĞİL ABDESTLE GİRECEĞİZ” sloganları ile o dönemlerde camii olması için çok defa sesimizi duyurmaya çalışmıştık.
Bize göre kılıç hakkı saydığımız Ayasofya, diğer camilerin doluluk oranına göre hesaplanıp şuradaki camiiler bir dolsun da o zaman Ayasofya için de bir şeyler düşünürüz hesapları yapılacak bir yer değildir, bizler bunu Ayasofya’ya ve atamız Fatih’e saygısızlık olarak kabul ederiz. Bu zihniyetteki insanlar bize göre “Fethin Ruhu’nu” henüz idrak edememiş kişiler olarak hafızalarımızda kalacaktır…
Bence Ayasofya tıpkı biz Müslümanların haline benzeyip garip kalmıştır.
Bizler kendimiz için Müslüman’ız desek bile yaşayışımız maalesef pek de İslam'a uygun değildir, fakat kâfir de değiliz. İşte Ayasofya’da ne camii olarak kaldı ne de kilise tam da ortada kalmış bir vaziyette…
Diyeceğim odur ki bizler önce kendimizi muhasebe edip sorgulayalım, Ayasofya elbet ki bizim elimiz ve irademizdedir…
Eminim ki biz gerçekten istediğimiz an camii olarak ibadete açılacaktır:
Cenabı Allah bize Ayasofya’mızı camii olarak ibadete açmayı nasip etsin…
Hasan ÇELİKYURT
Alperen Ocakları Denizli İl Başkan Vekili