Merhabalar…
Evet arkadaşlar bugün ki yazımızda İslamiyet yolundaki Türklerden ve dönemin tasavvuf etkilerinden söz etmek istiyorum…
Türk hayat felsefesinde, İslam dininde kendi ruh ihtiyacını bulmuş ve içtenlikle bu dine sarılmıştır…
Hatta öyle bir sarılmış ki İslam Dini’nin cihad anlayışı Türk'ün görevi haline gelmiş ve İslam’ın öncülüğünü Türkler üstlenmiştir. Yani Türklerin Müslüman oluşu, dinin muhafazası ve yükselişinde en büyük etken olmuştur.
Aynı zamanda İslam ile kimliğimizi de korumuş, İslamiyet ile Türklüğe de bir ivme ve yakınlık kazandırmışız.
İslam’ı Kabul etmemiş Türk boylarına baktığımızda ise zamanla silinip gittiğine ve kendilerinden pek eser kalmadığına şahit olmuşuz. Örnek verecek olursak Avrupa’yı titretmiş, Papa’ya diz çöktürmüş Attila’nın Hun Türkleri bugün ne alemdedir ve ne derece Türk olduklarını hissetmektedirler?
Akın akın İslam dini’ne giren Türkler zaman içinde de manevi ve sırlı bir yol olarak bilinen tasavvuf ile de tanışmış Horasan Erenleri ile başlayan süreç Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi ile de aşkın en doruk zirvesine ulaşmıştır. Aşkın doruk zirvesine ulaşmıştır diyorum çünkü Türkistan’da başlayan bu süreç, yetiştirdiği dervişleri yani Alperenleri ile İslamlaştırma çalışmalarıyla yalnızca Anadolu ve Balkanlar’da değil dünyanın birçok yerinde bu Alperenlerin izlerine rastlarız, işte bu izler bize aşkın yolculuğunu bariz bir şekilde göstermektedir…
13. Yüzyıl Türklerin duraklama dönemi olmuştur çünkü Moğolların istila, yağma ve tahripkar davranışları ile gerek Orta Asya gerekse de Anadolu Türklüğünü sarsmış, Selçuklu Devleti’nin gücü yok olmuş ve Anadolu’da Türk Birliği dağılmıştır. Yalnızca Türkleri değil İslam Alemi’de bu felaket olaylardan nasibini fazlasıyla almıştır.
İşte bu anlattığım ortamda insanlar bu felaketlerden kaçmak ve manevi bir güç alma ihtiyacı duymak istiyordu, bu dönemde az önce anlattığım Hoca Ahmet Yesevi’nin dervişleri akın akın Anadolu’ya gelerek bu ihtiyacında karşılanmasında etkili olmuşlardır. Bektaşîlik, Babaîlik, Haydarîlik gibi tarikatlar Yesevi kolundan çıkmıştır.
Sadece Anadolu Türkleri değil diğer Türk Devletlerinde de tasavvuf etkilerini elbette görmekteyiz.
Osmanoğlu Beyliği’nin devletleşme sürecine bakacak olursak, Osman Gazi’yi etkilemiş Şeyh Edebalı gibi tasavvuf büyüğünü görmekteyiz, sadece Şeyh Edebalı değil, cihad anlayışını benimseyen Osmanlıların etrafında Ahmet Yesevi’nin ocağından kopup gelerek toplanan gazi dervişlerin yanlarında oluşu, bu vesileyle de diğer Türk Boylarının desteğini alan Osmanoğulları, yüksek bir ivme ile zaferden zafere koşmuş ve koskoca bir cihan devleti olmuştur…
İşte cihan devleti olan Osmanoğullarının kuruluşunda da Alperenler yani Türk Tasavvuf Dervişlerini görmekteyiz. Orhan Gazi Dönemi kurulmuş Yeniçeri Ocağı, Hacı Bektaşi Veli’nin manevi iklimine teslim edilmiş, Ahilik yolu ile de esnaf teşkilatlanmaları sağlanmıştır ve Osmanlı’da tasavvufun değmediği el kalmamıştır desek belki de yeri olacaktır…
O Aşk iklimini yaşayan Türk tasavvuf erbapları nerededir?
Peki o Alperenler şimdi nerede?
Bana kalırsa Namık Kemal Zeybek'inde ifade ettiği gibi
Alperenler dünün ülkücüler….
Ülkücüler bugünün Alperenleridir.
Diyerek bugünlük sözlerimi burada sonlandırmak isterim…
Sağlıcakla kalın…
Hasan ÇELİKYURT
Alperen Ocakları Denizli İl Başkan Vekili
Elinize sağlık çok güzel bir yazi