Türklerden filozof olur mu?
İslam coğrafyası düşünmüyor mu?
Nerede bizim düşünen insanlarımız? ...
Konuya girmeden evvel filozof nedir? Sorusuna cevap verelim. Filozof, Yunancada 'phillia ve sophia' sözcüklerinden türemiştir. Bilgiyi arayan kişi anlamına gelir. Lakin batı her olayda olduğu gibi enaniyet ve kibrini felsefede de konuşturmuş ve bilgeliğini şu bağlamda insanlığa sunmuştur; kendinden önce var olan bilgiyi köreltip tabiri caizse yok sayıp yeni bir bağlam ile kendince tasvir edip insanlığa hayır bakın bu böyledir diyerek 'ben hegemonyası' ile birlikte bilgiyi sunar.
Yukarıda bahsettiğim bir genelleme olup perspektif bir bakış açısı ile öne sürülmüş bir tezdir.
Peki İslam coğrafyasında ve Türklerde bu işler nasıl yürür?
Sevgili dostlar bizde münevver kavramı vardır. Bilgiyi billurlaştırıp parlatarak göz önüne süren insanlardır münevverler. Akîl ve sahih, nefse uzak kalbe yakın sunum yaparlar. Bir gerçeği yahut bilgiyi karalamadan aydınlatarak ortaya çıkarır ve bu nispette insanlığa yayarlar. Bizim batı ile aramızdaki en büyük fark budur. Bir de cemiyetleşme vardır, bilginin ve hakikatin aydınlığında bir araya gelen insanlarız bizler. İnanışlarımız ve doğrularımız etrafında kenetlenen insanlarız lakin bunu üzülerek dile getiriyorum bizler akıl ve kalbi aynı anda idare etmesini pek bilmeyiz. Aslında bu durumun altında güzel bir kavram yatar. Tam teslimiyet duygusu yüksektir bizlerde. Bu hususun ise imandan kaynaklandığını düşünürüm lakin atladığımız bir nokta var. Aklen ve kalben iman tazelemek lazımdır. Bu da düşünerek tefekkür ederek olur elbet. Feraset ve basiret kavramlarını her dem tazelemek taze tutmak gerekir. Taze tutalım ki tazelenelim. Taze tutalım ki geri kalmayalım. Taze tutalım ki mutmain olalım. Bizler bu işi daha ilk aşamada bırakıyoruz. Hatta bu durum günlük diyaloglarımıza bile yansıyor. “Tamam kardeşim haklısın”, “Söyleyen güzel söylemiş”, “Bizim çocukta okuyor bir şeyler”.
Karşındaki seninle aynı fikri taşıyor olabilir, söyleyen güzel söylemiş olabilir, senin çocuk esaslı kitaplar okuyor olabilir.
Evet karşındakini desteklemen takdirlik bir hareket, peki sen ne yapıyorsun?
Senin insanlık için söyleyecek sözün yok mu?
Artık birilerini alkışlamaktan yorulmadın mı?
Artık sazı eline almanın vakti gelmedi mi?
Bu toprakların türküsünü bir de senin ağzından dinlesek?
Şimdi başa dönelim benim dağda koyun güden çobanım bile şair iken siz sanıyor musunuz ki bizden akıl adamı çıkmaz. Zaten çıkmaması da imkan dahilin de değildir. Lâkin dünyayı döndürmemiz gerekmektedir.
Nasıl mı?
Kendimiz olarak, özümüze dönerek ve kim olduğumuzu hatırlayarak. Kantara ağır basmamız lazımdır anlayacağınız. Biz, biz olduğumuzda dünya bizim etrafımızda dönmekle mükellef. Bizler dünya ile dönmeyi seçtiğimiz için münevver çıkmıyor son zamanlarda. Gözlerimiz filozof aradığı için fark edemiyoruz hakikatleri. Ve bu çağ bir kara delik. Her gün daha fazla çekiyor bizi karanlığa üstelik bunu suni ışıklar sunarak gözlerimizi kandırarak yapıyor bizlere. Yapmayalım arkadaşlar, elimizdeki güneşi balçık ile sıvayıp ampulden medet ummayalım. Ecdadı çağ açıp çağ kapatan milletin torunları çağa ayak uydurmaz. Günümüzün bize sunduğu güzellikleri bizlerde billurlaştırıp bir sonraki nesle sunmaz isek ortada "güzel" kavramı kalmayacak. Kör olmayalım. Feda edilecek bir neslimiz daha yok! İçinizdeki feraseti dışa vurma zamanı. Bu topraklarda yeniden dirilmek ile mükellefiz. Bunu kendi çocuklarımıza çok göremeyiz. Kimse olmayalım lakin kimsesizde kalmayalım. Denge oyununu fikir ederek oynayalım. Gerektiğinde dengeleri alt üst edecek birikimi yarınlarımız için edinelim. Zalim olmayın lakin mazlum rolüne de bürünmeyelim. Bu devran böyle gelmiş böyle gider lafına tamah etmeyin. Suyun gelişi çok başka siz suya çekilen setleri kaldırın bakalım devran döner miymiş o vakit tekrar konuşalım...