Yine bir bayram geldi ve hüzünlendi yüreğim…
Kırmızı pabuçlarımı, annemin çiçekli basmadan diktiği elbisemi, iki yana örülmüş siyah saçlarımı, içini şekerle doldurduğum kırmızı rugan çantamı, bayramın ilk dakikalarında mahallede koşarken yırttığım külotlu çorabımı, emine teyzemin günler önceden hazırlığını yaptığı çıtır baklavanın tadını, Hacı dedemin verdiği altı sıfırlı iki yüz elli bin lira bayram harçlığını, ama en çokta el ele tutuşup şeker toplamak için kapı kapı gezdiğim çocukluk arkadaşlarımı özlüyorum.
Herkesin dilinde tek kelime “Nerede o eski bayramlar ?”
Bir daha tekrarı olmayacak hatıraların biriktiği ama bizim çocukluk aklı ile fark edemediğimiz, samimiyet ve huzur dolu yıllar…
Bayram günleri yaklaştıkça Barış Manço büyüğümüz her çocuğa olduğu gibi benim kulağıma da fısıldamaya başlar.
Bugün bayram
Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi…
“Eski bayramlar mı bizleri unuttu? Biz mi eski bayramları unuttuk?” diye önce kendimize sormamız lazım.
Aslında “eski bayram” diye bir ifadede yok. Eski kısmını atarsak bayramın yine aynı bayram olduğunu göreceğiz.
Değişen bizleriz. Değiştiren ise bir nebze teknoloji, istek ve beklentilerimiz. Buna büyümenin verdiği sorumluluğu da ekleyebiliriz.
Şimdilerde büyükler bayramı tatil, çocuklar ise tablet, bilgisayar ve telefon olarak görmekte.
Üzülüyorum…
Küçüğüm! Bayramı tadında yaşayan Esra ablan ve arkadaşlarıydı.