Denizli’nin üzerinde bulunduğu fay hatları konusunda çok
sayıda araştırma gerçekleştiren PAÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Kaya, beş ayrı
fay zonunun kavşağında yer alan Denizli için deprem riskinin, Türkiye’deki
birinci derece deprem bölgesinde yer alan birçok şehirden çok daha yüksek olduğunun
altını çizdi. Doç. Dr. Kaya; Denizli havzası kuzeyindeki Pamukkale ve Laodikya
Fay Zon’ları ile güneyindeki Babadağ Fay Zonu’nun tektonik aktivitesi ile
günümüzdeki yapısını kazandığına değindi. Bu fay zonlarının oluşturduğu sismik
tehlikeye ilaveten; batısında Büyük Menderes ve Gediz Grabenleri’nin aktif faylarının,
doğusunda Honaz Fayı ile Acıgöl Grabeni’nin, güneydoğusunda Cankurtaran
Fayı’nın ve kuzeydoğusunda ise Çivril-Baklan Grabeni’nin aktif faylarının
tehdidi altında olduğunu ifade etti.
Denizli’nin jeolojik olarak genellikle kum, çakıl, silt gibi
gevşek zeminlerin üzerine kurulmuş bir yerleşim yeri olduğuna dikkat çeken Doç.
Dr. Ali Kaya, yeraltı sularının da yüzeye yakın olması sebebiyle bu etmenlerin
olası bir depremin şiddetini ve hissedilme süresini arttırdığına değindi. Kötü
zemin koşullarında bulunan yapıların, uzakta meydana gelen depremlerden bile
ağır hasar alarak etkilendiğini söyleyen Doç. Dr. Kaya, Aydın-Nazilli arasında
1653 ve 1899 yıllarında meydana gelen depremlerin oldukça uzak mesafelerde
gerçekleşmelerine rağmen Denizli’de çok sayıda can ve mal kayıplarına sebep
olduğunu ifade etti. Hatta 1899 yılında yaşanan depremin, merkez üssünden 70 km
uzaklıkta bulunan Sarayköy’de 727 haneden 720’sinin yıkımıyla sonuçlandığını belirtti.
Antik dönemde Pamukkale ve Eskihisar-Laodikya Fay Zonları
üzerinde meydana gelen, depremlerin Laodikya ve Hierapolis Antik Kentleri’nin
yıkılmasına neden olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ali Kaya, Denizli’de çok büyük
hasara ve can kaybına neden olan 1717 depreminden günümüze kadar geçen yaklaşık
300 yıl içinde, en son 2019 yılında merkez üssü Bozkurt ilçesi olan 5.9
büyüklüğünde olmak üzere, büyüklüğü 6’nın üzerinde bir deprem yaşanmadığını
dile getirdi. Bu sismik suskunluğun ise havzadaki yıllık yer değiştirme
miktarlarına göre yaklaşık 6.5-6.6 büyüklüğündeki bir deprem potansiyeline
ulaşmış olabileceğine işaret etti.Tarihsel kaynaklara göre M.Ö. 27 depremi ile M.S. 494, 1702
ve 1717 depremlerinin büyük olasılıkla Eskihisar-Laodikya Fay Zonu üzerinde
meydana gelmiş olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Kaya; Denizli için günümüzde
de en büyük deprem tehditinin, geçmişte olduğu gibi Eskihisar-Laodikya Fay
Zonu, Karahayıt-Pamukkale Fay Zonu ve Honaz Fayı olduğunu vurguladı.Denizli havzasında yer alan fayların aktiviteleri üzerine,
PAÜ Bilimsel Araştırmalar Koordinatörlüğü’nün ve Denizli Büyükşehir Belediyesi
DESKİ Genel Müdürlüğünün destekleri ile gerçekleştirdikleri çalışmalar
konusunda Doç. Dr. Ali Kaya, şunları kaydetti: “Yaklaşık 60 km uzunluğundaki
Babadağ Fay Zonu’nun doğu ucundaki yaklaşık 20 km’lik Denizli’yi hemen
güneyinden sınırlayan Başkarcı-Cankurtaran Fay Segmenti üzerinde, Bağbaşı civarında
paleosismolojik araştırmalar için fay hendekleri açtık. Hendeklerden alınan
numunelerin Karbon-14 ve Optik Uyarmalı Lüminesans (OSL) yöntemi ile
tarihlendirme analiz sonuçlarının ilk bulgularına göre fayın bu segmentinin
pasif olduğunu tahmin etmekteyiz. Yani Babadağ Fay Zonu’nun artık aktivitesini
kaybetmiş olabileceğini düşünmekteyiz. Eskihisar-Laodikya Fay Zonu üzerine ise
yaptığımız çalışmalar kapsamında Bozburun yakınlarında açılan fay araştırma
hendeklerinden alınan numunelerin analizleri yapılmakta olup deprem yaşlandırma
analiz sonuçları ise henüz elimize geçmemiştir. Söz konusu faylar üzerinde
paleosismolojik araştırmalar için açılan hendeklerden elde edilecek sonuçlar ve
deprem parametreleri ile aktiflik durumunun tespiti mümkün olabilir. Bu
parametreler ise tekrarlanma periyodu, yıllık kayma miktarı ve fay üzerinde
meydana gelmiş en son depremin tarihine göre istatistiki olarak söylenebilecek
bir şeydir. Yani gelecekte olacak muhtemel depremin zamanını kesin olarak
söyleyebilmek günümüzde mümkün değildir. Bize düşen aktif fay hatlarının
yakınına bina yapmamaktır. Hierapolis sağlam bir zemin üzerinde olmasına
rağmen, Pamukkale Fayı’nın tam üzerinde olduğu için yıkılmıştır. Kötü zemin
şartlarının olduğu yerlerde de mümkünse yerleşim olmaması gerekir. Olması
gerekiyorsa da binaların statik ve konum olarak doğru projelendirilmiş, demiri,
çimentosu, kumu, işçiliği 17 Ağustos 1999 depreminden sonra çıkarılan
yönetmeliğe uygun, istenen standartlarda olmalıdır. Bunlara uyulmazsa 1899 Nazilli
depremindeki Sarayköy örneğini yaşamamız kaçınılmazdır. Fay hatlarından uzak
sağlam zeminlerde, inşaat tekniğine uygun olarak yapılmış binalarda depremlerde
büyük bir hasar olmaz. En son 6.8 büyüklüğündeki Elazığ depreminde kötü zemin
koşullarına sahip Elazığ ovasındaki yapı stoğunun yaklaşık %40’ı (40.000 daire)
ağır-orta hasar görmesine rağmen, Elazığ’ın hemen bitişiğindeki sağlam kayalar
üzerinde yer alan tarihi Harput yerleşimindeki Selçuklular’dan kalma yaklaşık
bin yıllık yapılara hiçbir şey olmamıştır” şeklinde konuştu.Sözlerinin sonunda Ülkemizin birinci derece deprem kuşağında
olduğunu bir kez daha hatırlatan Doç. Dr. Ali Kaya, binaların depreme daha
dayanıklı hale getirilebilmesi için depremin hareket yönüne paralel olan perde
duvar ve kolonlarının sıklaştırılması gerektiği önerisinde bulundu. Mevcut
yönetmeliğe uygun yapılmayan eski binaların en kısa sürede kontrollerinin
yaptırılıp kentsel dönüşüm kapsamında yenilenmesinin önemine vurgu yaptı.
Ovaların yapılaşma için değil, tarım için elverişli olduğuna dikkat çeken Doç.
Dr. Kaya, yerleşim yerlerini ovalarda kurmanın, deprem açısından olumsuz etkilenmenin
yanı sıra aynı zamanda sel baskınları, içme suyu ve kanalizasyon sorunlarını da
beraberinde getirdiğini hatırlattı. Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin
Bağ’ın gerçekleştirilen bilimsel çalışmaları başından itibaren desteklediğini
ve yakından ilgilendiğini ifade eden Doç. Dr. Ali Kaya, çalışmalarda emeği
geçen Rektör Prof. Dr. Hüseyin Bağ başta olmak üzere Üniversite Yönetimi’ne,
Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan’a ve Denizli Büyükşehir
Belediyesi yetkililerine, DESKİ Genel Müdürlüğü yetkilileri ve personeli ile
destek veren tüm kamu kurum ve kuruluşların yetkililerine teşekkürlerini
iletti.
sayıda araştırma gerçekleştiren PAÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Kaya, beş ayrı
fay zonunun kavşağında yer alan Denizli için deprem riskinin, Türkiye’deki
birinci derece deprem bölgesinde yer alan birçok şehirden çok daha yüksek olduğunun
altını çizdi. Doç. Dr. Kaya; Denizli havzası kuzeyindeki Pamukkale ve Laodikya
Fay Zon’ları ile güneyindeki Babadağ Fay Zonu’nun tektonik aktivitesi ile
günümüzdeki yapısını kazandığına değindi. Bu fay zonlarının oluşturduğu sismik
tehlikeye ilaveten; batısında Büyük Menderes ve Gediz Grabenleri’nin aktif faylarının,
doğusunda Honaz Fayı ile Acıgöl Grabeni’nin, güneydoğusunda Cankurtaran
Fayı’nın ve kuzeydoğusunda ise Çivril-Baklan Grabeni’nin aktif faylarının
tehdidi altında olduğunu ifade etti.
Denizli’nin jeolojik olarak genellikle kum, çakıl, silt gibi
gevşek zeminlerin üzerine kurulmuş bir yerleşim yeri olduğuna dikkat çeken Doç.
Dr. Ali Kaya, yeraltı sularının da yüzeye yakın olması sebebiyle bu etmenlerin
olası bir depremin şiddetini ve hissedilme süresini arttırdığına değindi. Kötü
zemin koşullarında bulunan yapıların, uzakta meydana gelen depremlerden bile
ağır hasar alarak etkilendiğini söyleyen Doç. Dr. Kaya, Aydın-Nazilli arasında
1653 ve 1899 yıllarında meydana gelen depremlerin oldukça uzak mesafelerde
gerçekleşmelerine rağmen Denizli’de çok sayıda can ve mal kayıplarına sebep
olduğunu ifade etti. Hatta 1899 yılında yaşanan depremin, merkez üssünden 70 km
uzaklıkta bulunan Sarayköy’de 727 haneden 720’sinin yıkımıyla sonuçlandığını belirtti.
Antik dönemde Pamukkale ve Eskihisar-Laodikya Fay Zonları
üzerinde meydana gelen, depremlerin Laodikya ve Hierapolis Antik Kentleri’nin
yıkılmasına neden olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ali Kaya, Denizli’de çok büyük
hasara ve can kaybına neden olan 1717 depreminden günümüze kadar geçen yaklaşık
300 yıl içinde, en son 2019 yılında merkez üssü Bozkurt ilçesi olan 5.9
büyüklüğünde olmak üzere, büyüklüğü 6’nın üzerinde bir deprem yaşanmadığını
dile getirdi. Bu sismik suskunluğun ise havzadaki yıllık yer değiştirme
miktarlarına göre yaklaşık 6.5-6.6 büyüklüğündeki bir deprem potansiyeline
ulaşmış olabileceğine işaret etti.Tarihsel kaynaklara göre M.Ö. 27 depremi ile M.S. 494, 1702
ve 1717 depremlerinin büyük olasılıkla Eskihisar-Laodikya Fay Zonu üzerinde
meydana gelmiş olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Kaya; Denizli için günümüzde
de en büyük deprem tehditinin, geçmişte olduğu gibi Eskihisar-Laodikya Fay
Zonu, Karahayıt-Pamukkale Fay Zonu ve Honaz Fayı olduğunu vurguladı.Denizli havzasında yer alan fayların aktiviteleri üzerine,
PAÜ Bilimsel Araştırmalar Koordinatörlüğü’nün ve Denizli Büyükşehir Belediyesi
DESKİ Genel Müdürlüğünün destekleri ile gerçekleştirdikleri çalışmalar
konusunda Doç. Dr. Ali Kaya, şunları kaydetti: “Yaklaşık 60 km uzunluğundaki
Babadağ Fay Zonu’nun doğu ucundaki yaklaşık 20 km’lik Denizli’yi hemen
güneyinden sınırlayan Başkarcı-Cankurtaran Fay Segmenti üzerinde, Bağbaşı civarında
paleosismolojik araştırmalar için fay hendekleri açtık. Hendeklerden alınan
numunelerin Karbon-14 ve Optik Uyarmalı Lüminesans (OSL) yöntemi ile
tarihlendirme analiz sonuçlarının ilk bulgularına göre fayın bu segmentinin
pasif olduğunu tahmin etmekteyiz. Yani Babadağ Fay Zonu’nun artık aktivitesini
kaybetmiş olabileceğini düşünmekteyiz. Eskihisar-Laodikya Fay Zonu üzerine ise
yaptığımız çalışmalar kapsamında Bozburun yakınlarında açılan fay araştırma
hendeklerinden alınan numunelerin analizleri yapılmakta olup deprem yaşlandırma
analiz sonuçları ise henüz elimize geçmemiştir. Söz konusu faylar üzerinde
paleosismolojik araştırmalar için açılan hendeklerden elde edilecek sonuçlar ve
deprem parametreleri ile aktiflik durumunun tespiti mümkün olabilir. Bu
parametreler ise tekrarlanma periyodu, yıllık kayma miktarı ve fay üzerinde
meydana gelmiş en son depremin tarihine göre istatistiki olarak söylenebilecek
bir şeydir. Yani gelecekte olacak muhtemel depremin zamanını kesin olarak
söyleyebilmek günümüzde mümkün değildir. Bize düşen aktif fay hatlarının
yakınına bina yapmamaktır. Hierapolis sağlam bir zemin üzerinde olmasına
rağmen, Pamukkale Fayı’nın tam üzerinde olduğu için yıkılmıştır. Kötü zemin
şartlarının olduğu yerlerde de mümkünse yerleşim olmaması gerekir. Olması
gerekiyorsa da binaların statik ve konum olarak doğru projelendirilmiş, demiri,
çimentosu, kumu, işçiliği 17 Ağustos 1999 depreminden sonra çıkarılan
yönetmeliğe uygun, istenen standartlarda olmalıdır. Bunlara uyulmazsa 1899 Nazilli
depremindeki Sarayköy örneğini yaşamamız kaçınılmazdır. Fay hatlarından uzak
sağlam zeminlerde, inşaat tekniğine uygun olarak yapılmış binalarda depremlerde
büyük bir hasar olmaz. En son 6.8 büyüklüğündeki Elazığ depreminde kötü zemin
koşullarına sahip Elazığ ovasındaki yapı stoğunun yaklaşık %40’ı (40.000 daire)
ağır-orta hasar görmesine rağmen, Elazığ’ın hemen bitişiğindeki sağlam kayalar
üzerinde yer alan tarihi Harput yerleşimindeki Selçuklular’dan kalma yaklaşık
bin yıllık yapılara hiçbir şey olmamıştır” şeklinde konuştu.Sözlerinin sonunda Ülkemizin birinci derece deprem kuşağında
olduğunu bir kez daha hatırlatan Doç. Dr. Ali Kaya, binaların depreme daha
dayanıklı hale getirilebilmesi için depremin hareket yönüne paralel olan perde
duvar ve kolonlarının sıklaştırılması gerektiği önerisinde bulundu. Mevcut
yönetmeliğe uygun yapılmayan eski binaların en kısa sürede kontrollerinin
yaptırılıp kentsel dönüşüm kapsamında yenilenmesinin önemine vurgu yaptı.
Ovaların yapılaşma için değil, tarım için elverişli olduğuna dikkat çeken Doç.
Dr. Kaya, yerleşim yerlerini ovalarda kurmanın, deprem açısından olumsuz etkilenmenin
yanı sıra aynı zamanda sel baskınları, içme suyu ve kanalizasyon sorunlarını da
beraberinde getirdiğini hatırlattı. Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin
Bağ’ın gerçekleştirilen bilimsel çalışmaları başından itibaren desteklediğini
ve yakından ilgilendiğini ifade eden Doç. Dr. Ali Kaya, çalışmalarda emeği
geçen Rektör Prof. Dr. Hüseyin Bağ başta olmak üzere Üniversite Yönetimi’ne,
Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan’a ve Denizli Büyükşehir
Belediyesi yetkililerine, DESKİ Genel Müdürlüğü yetkilileri ve personeli ile
destek veren tüm kamu kurum ve kuruluşların yetkililerine teşekkürlerini
iletti.