Problemi çözmek bazen zor olabilir ve hatta bazı problemlerin içinden çıkmak için çok ciddi çalışmalar, atılımlar bunlara ek olarak da zamanlar gerekir. Ortada bir sorun varsa, bunun muhakkak bir çözümü de vardır. Ancak ortada bir sorun olduğunu kabul etmemek, dolayısıyla sorunun özüyle değil onun getirileriyle uğraşmak; ne yazık ki yeni problemleri de beraberinde getirir.
Artık önceki yazımda söylediğim gibi, daha önce de belirttiğim gibi ve benzeri lafların herhangi bir hükmü kalmadı. Mesele o kadar bayağılaştı, insanlar o kadar alıştı ki artık biz bile söylediklerimizi sürekli tekrar eder hâle geldik. Ben, henüz bu yazdığım konuları öğrenme aşamasındayım, uzmanlardan dinlediklerimi, okuduklarımı ve şahsi yorumlarımı da katarak sizlere olabildiğince net bir şekilde bazı şeyleri anlatmaya çalışıyorum. Bu sebeple sürekli takip hâlinde, öğrenme peşinde ve piyasadan kopmamama niyetindeyim. Ve gördüğüm kadarıyla artık vatandaşın maddi konularda sıkıntıları gitgide artıyor. Bunu görmezden gelmeye, tozpembe laflar ederek milleti hayale sürüklemeye ve yapılan tüm eleştirileri lobicilik, hainlik vb. şekilde nitelemeye gerek olmadığını düşünüyorum. Bunda ısrar eden varsa, kendilerini marketlere, bilhassa asgari ücretle çalışan vatandaşların evlerine davet ediyorum. Değil yedi, yetmiş televizyon kanalı da gezseniz; bu halkın içine karışmadıkça bu milletin durumunu göremezsiniz.
Herkes, 15 Nisan’daki faiz kararını merakla bekliyor. Çıkacak sonucu bilmem, ancak küresel ve ulusal risklerin devamı hâlâ sürmekte. Yakın zamanda patlak veren Ukrayna-Rusya krizine ABD’nin müdahil olması, sonrasın ulusal olarak gelişen olaylar neticesinde Montrö ve Kanal İstanbul’un tartışmaya açılması silsile hâlinde birbirlerini takip etti. Alanım olmadığı için diplomatik ilişkiler hakkında, ülke siyasetindeki olan bitenler üzerine konuşmak istemiyorum. Bilgisiz ve dayanaksız fikirlerimle yapacağım yorumların herhangi bir katkısı olmayacağı niyetindeyim. Bunlara ek olarak ABD ve AB’nin ekonomi yönetimleri, piyasaları ilgilendiren açıklamalarına devam ediyor. Defalarca tekrarladığımız endeksleri, risklerin temellerini ve bize yansımalarını yinelemenin de lüzumu olmadığı kanaatindeyim. ABD, AB ve Çin gibi piyasalardaki baş aktörlerin salgınla mücadelede “tünelin sonunda ışık göründü” havasına girmesi de piyasalardaki canlanmayı ve olası bir talep yoğunluğunu beraberinde getirebilir. Ve bunların yanında asıl mesele, küresel piyasalardaki emtia fiyatlarında bir yükseliş söz konusu. Bundan bize ne gibi bir cümle ne yazık ki bu sistemde mümkün değil. Çünkü ithalatımızın %85 civarı üretimde kullandığımız ürünler. Dolayısıyla bu ürünlerin küresel piyasada pahalanması demek, o ürünleri ithal edenlerin maliyetlerinin artması demek. Aynı ürünlerin döviz cinsinden ülkeye girdiğini düşünürsek kurun artması demek maliyetlerin TL cinsinde yeniden artması demek.
Bunlardan bahsediyorum çünkü yukarıdaki iki paragrafta bir nevi enflasyonu akla getiren, onu düşündüren mevzular. Ülkemiz için ise birkaç cümle ile olanı biteni anlatmaya çalışalım. Son verileri bakıldığı zaman üretici fiyat endeksinin neredeyse TÜFE’yi ikiye katladığını söyleyebiliriz. Salgın sebebiyle kapalı kalan, dolayısıyla zarar yazmaya devam eden birtakım sektörlerin olası bir gevşeme hâlinde bunu fiyatlara yansıtması da olağandır. Hatta şu sıralar kafe ve restoranlara gidenler, ne dediğimi daha iyi anlayacaktır. Birincisi, enflasyonun sorumlusu sadece TCMB değildir. İkincisi, enflasyonu yalnızca elinde faiz silahı bulunan TCMB’nin de çözmesi mümkün değildir. Tarım, Ticaret, Sanayi, Hazine ve Maliye Bakanlıkları… Neredeler, ne zaman müdahale edecekler, enflasyonla uğraşmak için hiç mi vakitleri yok, uğraşıyorlarsa düşmediğinin farkındalar mı?
Riskler kuru, kur enflasyonu, enflasyon da faizi beraberinde getirir. Silsile budur, basit ve anlaşılır. Biz bu silsilenin en sonunda halka olan faizlerle uğraşıyoruz. Ama bunu yaparken başkan görevden alıp riskleri yükseltiyor, güvensizlik tetikliyoruz. Sonra silsile tekrar işliyor. İşte en başta söylediğim gibi mesele problemimi çözememek değil mesele problemi görememek ve hatta görmezden gelmek.
Faiz kararı için düşürülürse şaşırmam ama umuyorum ki bu yönde bir karar çıkmaz, yükseltme gibi bir ihtimali konuşmuyorum bile. Olması dahilinde tebriklerimi yine buradan aktarırım ama bana soracak olursanız TCMB bu zor soruya “pas” diyecek. Karardan sonra görüşmek üzere…