Geçen yazımızın üzerinden neredeyse iki hafta geçti. Geçen yazımızda kurda yukarı yönlü sert hareketler beklediğimizi belirtmiştik ve nitekim rekor üzerine rekor geldi. Bizim yazıyı kaleme aldığımız 25 Eylül tarihinde 7,60 olan kur, otuz-kırk kuruş yukarı yönlü seyir sayesinde 8 TL’ye yaklaştı.
Ülkemiz, jeopolitik ve coğrafi konumu gereği bir ateş çemberinin içinde ve farklı cephelerde ciddi bir mücadele vermekte. Bu mücadele, Akdeniz’den Karabağ’a, Suriye’den Libya’ya kadar olan ciddi bir alanı kapsıyor. Bahsettiğimiz alanda verilen mücadelede hem sahada hem masada akıllı ve güçlü durmak da olmazsa olmaz. Sahada yapılan işlere, memleketimizin onuru Mehmetçiklere ne kadar teşekkür etsek ve onları ne kadar övsek az. Masada da elinden geleni yapan diplomatlar da aynı şekilde.
Verilen bu mücadelenin kazanılması, masada daha dik oturulması ve sahada çekinmeden inisiyatif alınması için gerekli olan bir şey var: ekonomik güç. Bu sağlanmazsa tavizler vermek zorunda kalınabilir, süreçler uzayabilir. Bu sebeple, adım adım planlanmış ve millî karakterimize uygun bir ekonomi politikası şarttır. Meselenin büyüklüğünü grafiklerle, rakamlarla yahut çeşitli göstergelerle anlatmak şova kaçmak olacaktır. Hane halkının durumunu gören var mıdır, insanların ne zorluklarla geçindiğinin farkında olan var mıdır? Orta kesimin eridiğini, açlık sınırının arttığını göz önünde tutan var mıdır? Dolar kurunu umursamıyor olabilirsiniz, yüksek bir kurun batmış bir ekonomi olmadığını da söyleyebilirsiniz. Doğrudur, yatırımcı çekebilmek için bir avantajdır fakat güven vermek şartıyla. Güven verip yatırımcı çekemeyeceksiniz sonra da kuru önemsemediğinizi söyleyeceksiniz. Dışarıdan ithal edilen bu malların fiyatlarına birer birer zam yapıldığında, evladına istediğini alamayan ana-baba için ne yapacaksınız? Öve öve bitiremediğiniz, edebiyatını yapa yapa yönettiğiniz yoksulluğun onur kırıcı bir şey olduğunu ne zaman göreceksiniz? Bu memleketin yarınları olan gençlere hangi vaatlerle umut vereceksiniz? Olayın ciddiyeti kavranmalı, yabancı yatırımcıya verilemeyen güven hiç olmazsa Türk milletine verilmelidir.
Şimdi gözler 22 Ekim’de. TCMB, bir faiz kararı daha verecek. Ya radikal bir karar alıp en az üç baz puanlık faiz artırımına gidecek ya da geçen yazıdaki bir diğer öngörümüz olan kontrollü devalüasyonu tercih edecek. Piyasalardaki sıkışık hareketler, birkaç hafta önce yaşanan düşüşün düzeltmesi ve enstrümanların yukarı yönlü hareket için karar vermesi ile birlikte son buldu. Şimdi Merkez Bankası’nın yapacağı hamleye göre tekrar şekillenecek. Ancak kullanılabilecek silah sayımız az kaldı yahut birçok şey için geç kalındı. Merakla Merkez Bankası’nın kararını bekliyoruz.
Bu zor günlerin de atlatılacağına inanıyor ve devletimizin büyüklüğüne güveniyoruz. Bunca cephede verilen bu mücadelenin elbet bir karşılığı olacak, yarınlarımız daha güzel daha aydınlık olacak. Ama ekonomideki bu kırılganlığı güçlendirerek, hane halkına kulak vererek ve uzmanları dinleyerek…