Türk ekonomisinin belki de en büyük sorunu yabancı yatırımcıların uğrak noktası olmayışı ve hatta yerli yatırımcıların dahi elindeki nakdi piyasada kullanmasıdır. Bu problemi çözmek için yatırımcıları zorlamaya, vergi vb. yollara başvurmaya gerek de yoktur.
İnsan ilişkilerinde olduğu gibi ekonomi modellerinde de güven olmazsa olmazdır. Güven vermeyen sistemlere, yarın ne olacağı belli olmayan memleketlere yatırımcının gelmesi yahut yatırım için ikna edilmesi mümkün değildir. Yabancı yatırımcıyı savunduğumuz, onların yanında olduğumuz gibi bir fikre de kapılmanızı istemem. Yerli ve millî üretim, en büyük kozdur. Fakat küresel düzende, yabancı yatırımcı da es geçilmeyecek bir nimettir. Aynı zamanda bu söylediğimiz güven meselesi sadece yabancı yatırımcı için değil yerli yatırımcılar için de geçerlidir. Basit bir mantıkla, güvendiğiniz ve geri döneceğini bildiğiniz insana, borç para vermek kolaydır. Fakat güven vermeyen ve geçmişinde de bu konuda sıkıntılar yaşayan bir insana borç verirken iki kez düşünür, kararsız kalırsınız. İnsan ilişkilerindeki küçük paralarda dahi bu denli ehemmiyet teşkil eden bu husus, ekonomi için de olmazsa olmazdır. Milyon dolarları olan yatırımcılar, paralarının ve itibarlarının sağlam kalacağından emin oldukları zaman adımlarını atarlar. Bu saptama ile günümüzü yorumlayacak ve üzerine “yabancı yatırımcılar” ülkemizden çekiliyor serzenişlerine de değinecek olursak; hâl-i hazırdaki siyasi üslup ve kutuplaşma ile bunun mümkün olmayacağını söylemek basit ve doğru olacaktır.
Türk insanın dahi yarını hakkında karar verirken: “Burası Türkiye, yarın ne olacağı belli olmaz.” dediği yerde, büyük paraların dönmesini beklemek de hayal olacaktır. Aslında bu durumun ekonomi yönetimi kadar siyasi havayla da ilişkisi vardır. Bir muhalefet partisinin vekili ya seçimle ya da başka bir şekilde gidecekler gibi kamuoyunun önünde laf eder ve üzerine bu söylem devletin başı tarafından darbelere geçit vermeyeceğiz şeklinde karşılık bulursa; yatırımdan, paradan ya da ekonomik toparlanmadan bahsetmek zordur. Bunları konuşurken, siyasi parti ayrımı yahut yanlı bir taraf tutmamak lazımdır. Muhalefet liderlerinin söylemlerine dikkat etmesi, ülkenin itibarını sarsacak kelamlardan uzak durması gerektiği gibi iktidarın da ülkedeki güven ve huzur ortamını sağlayacak birlik mesajlarını vermesi şarttır. Memleketimizde terörle mücadele başarılı bir şekilde sürdürülürken, Libya ve Suriye’de masanın demirbaşlarından biri olmuşken pürdikkat ekonomideki adımlara odaklanmak lazımdır. Yüksek kur, batmış ve bitmiş bir ekonomi demek değildir. Bu kur seviyesi ve jeopolitik konum, salgın sonrası üretim merkezi olma şansımızı arttırabilir. Daha evvelki yazılarımda da yarın için umut vadeden gelişmelerin olma ihtimalini defalarca dile getirmiştim. Tüm bunların olması için yapılacak şey bellidir o da güven ortamının sağlanmasıdır.
Ekonomi alanında nefes almak için oksijen görevini görecek olan güvendir. Bu durumda önerimiz de bellidir: derin derin nefes almalı, bol bol oksijen tüketmeli…
Kalemin kadar fikirlerin de güçlü kardeşim allah yolunu açık etsin