İmzalar teslim edildi

ADD Denizli Şubesi, Kanal İstanbul Projesi'ne karşı düzenlediği imza kampanyasının ardından, bugün Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne giderek imzaları teslim etti.

Denizli Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Denizli Şubesi, AK
Parti tarafından 2011 yılında çılgın proje olarak açıklanan Kanal İstanbul
Projesi’ne karşı imza kampanyası düzenledi. Bir günde toplamda 8 bin imza
toplandı ve bugün o imzalar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne teslim edildi.
ADD’yi bu kampanyada, CHP Merkezefendi Belediye Meclis Üyesi Sündüs Seçkin
Başsorgun, CHP İl Başkanı Mahir Akbaba, CHP Merkezefendi İlçe Başkanı Ali Osman
Horzum, CHP Pamukkale İlçe Başkanı Arda Arpacı yalnız bırakmadı.
ADD Başkanı Kadem Özbay  yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:YA KANAL YA İSTANBUL“İstanbul ili, Küçükçekmece Gölü – Sazlıdere Barajı - Terkos
Gölü doğusunu takip eden güzergâhta yaklaşık 45 km uzunlukta, 20,75m derinlikte
ve 275m genişlikte bir kanal açılması yani yapay bir boğaz oluşturulması
planlanmaktadır. Bu proje ile İstanbul boğazındaki trafiğin azalacağı ve kaza
riskinin en aza ineceği söylense de ortalama olarak İstanbul Boğazı’nın 20’de
biri darlığında olması planlanan bu kanalla kendisinden 20 kat geniş bir kanala
geçiş alternatifi oluşturulması mümkün değildir. Dünyada bu şekilde
oluşturulmuş yapay boğaz örnekleri pek tabi ki vardır ancak yakınında doğal
boğaz olan böyle bir yapay boğaz örneği yoktur. Bu projeyle İstanbul ve Marmara
Bölgesi Boğazı, ekolojik dengesi tahrip edilecek, Türkiye’nin güvenliği ve
egemenliği yaşamsal derecede zedelenecektir. Her nedense ismi bile Türkçe isim
tamlamalarına uygun olacak şekilde İstanbul Kanalı olarak değil Kanal İstanbul
olarak seçilmiştir.Projeyi destekleyen emperyalist devletlerin ve
işbirlikçilerin varlığını düşündüğümüzde gelecekte Montrö antlaşmasının da
tartışmaya açılmak istendiğini görmemek mümkün değildir. O nedenle bu proje
yalnızca İstanbul’da yaşayanları değil tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını
ilgilendirmektedir. İnsanlarımızın açlıkla cebelleştiği, şirketlerin iflas ettiği,
işsizliğin arttığı ülkemizde, böyle projelerle büyük sükse yapılacağını
söylemek halktan ne kadar uzaklaşıldığının en büyük kanıtıdır. Doğaya ve yaşam
hakkına düşman bu tür çılgın projelerle, ülke kaynaklarımızın, enerjimizin,
zamanımızın tamamıyla betona yatırılmak istendiğini; üretmeyen, dışa bağımlı,
borçlanan, sürekli faiz ödeyen bir ülke var edilmek istendiğini görmek gerekir.Bu Proje ile• İstanbul’un yaşam destek sistemleri olan Kuzey Ormanları,
su havzaları, su havzalarını besleyen su kaynakları, tarım ve mera alanları yok
olacaktır,• İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere
Barajı yok olacaktır,• Doğal yaşam alanları ve ekosistem bozulacaktır,• Doğal ve arkeolojik sit alanları, tabiat parkları, milli
parklar vb. koruma alanları yok olacaktır,• Sadece İstanbul’da değil, Trakya’ya kadar tatlı suların
beslediği tarım alanları yok edileceği için bölgede tarım ve hayvancılık
yapılamaz hale gelecektir,• ÇED Raporuna göre 1.155.668.000 m3 olan kazı materyalinin
taşınmasıyla bozulan ekosistem halkın sağlığını tehdit edecektir,• Üç aktif fay hattının geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma
baskısı yüklenecek afet riski artacaktır. ÇED Raporu, projenin
olumsuz çevresel etkilerini bertaraf edecek değerlendirmeler içermemektedir,
yukarıda açıklanan sakıncalara dair kaygılarımı gidermekten uzaktır ve bilimsel
yeterliliği konusunda şüphe uyandırmaktadır. Bu Rapor ile Projenin hayata
geçirilmesi, Çevre Kanunu’nun 3. Maddesinde idareye yüklenen görevlere
aykırılık oluşturmaktadır.  

































​Çevre, tüm hakların kullanılabileceği yaşam alanını ifade
eder. Bu nedenle çevre hakkı tüm hak ve hürriyetlerin varlık ve geçerlik
şartıdır. Haklar ancak yaşanabilecek bir ortamda kullanılabilir.  Anayasa’nın 56. maddesine göre “Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek,
çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir.” Buna göre Anayasa’da, vatandaşların da çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek konusunda ödevli olduğu açıkça
belirtilmiştir.  Bu proje doğal çevreyi
değiştirerek olumsuz etkileyecek, bir başka deyişle çevre ve halk sağlığını
bozacak bir proje olduğundan Anayasal bir hak olan “sağlıklı çevrede yaşama
hakkı”mızın ihlalini kabul etmiyoruz. Anayasal yetkilerimizi kullanarak
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 11. maddesinin 4. fıkrası
çerçevesinde ÇED Raporuna itiraz ediyoruz…”

denİzlİ add kademÖzbay