Bir yazı kaleme almayalı uzun bir zaman oldu. Darbe “kalkışımı” bu aranın son bulmasına vesile oldu.
20 yıldır basın camiasında yer alan bir isim olarak net bir şekilde ifade ediyorum ki, medyanın ne kadar etkili bir silah olduğunu son “kalkışma” ile bir kez daha gözler önüne serildi.
27 Mayıs 1960 – 12 Mart 1971 ve nihai olarak “bir sağdan bir de soldan” asılmaların yaşandığı ülkemizde derin izler bırakan 12 Eylül 1980 darbeleri…
Tabii ki 28 Şubat post modern darbeyi, 17 ve 25 Aralık operasyonlarını da unutmayalım. Yıllarca bizlere bu darbelerin ülkemize verdiği zararlar gerek siyasiler ve gerekse de ailemiz tarafından bizlere anlatıldı.
• MEDYA DA İKİLEM OLUŞMADI
15 Temmuz akşamı yaşanan “kakışma” nın bastırılmasında en etkin rolün medya ayağında olduğunu düşünenlerdenim.
Neden mi?
Malum kesim tarafından “havuz medyası” olarak nitelendirilen basın yayın kuruluşlarından tutunda “havuz medyasının” dışında kalan basın yayın kuruluşları tek ses, tek yürek olarak darbe girişimine karşı durdu. Medya da ikilem oluşmadı. Toplumsal olaylardaki tutumları ile hep Avrupa medyasını örnek gösterirdik ya belki de ilk kez ülkemizdeki birlik tablosu göz yaşarttı.
Demokrasi nöbetinden fırsat buldukça işi gücü bırakıp televizyon kanallarını gezdim.
Eğer “kalkışma” bu kadar kısa bir süre içinde bastırıldı ise medyanın buradaki fonksiyonu nedeniyle tüm meslektaşlarımı kutluyorum. Bu arada yaşanan bombardımanın hemen ardından olağanüstü toplanan TBMM’de darbe karşıtı bildiriye imza atan AK Parti, CHP, MHP ve HDP yöneticileri de kutlamayı ihmal etmeyelim.
• ŞİMDİLİK BOŞA ÇIKMIŞ OLDU
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek kelimesi ile sokaklara çıkan milyonlar, “darbeye hayır” demek için tankların önüne yattı. Canlarını, kanlarını geride kalanları hiç düşünmedi.
Yaşananları “Senaryo” olarak nitelendirme cüretinde bulunan, okunan selalardan rahatsız olan bir güruh var toplumumuzda. Bu güruhun düşüncelerini hiç de merak etmiyorum. Nedeni de belli zaten.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı demokratik yollardan deviremeyeceğini bilenlerin tek umudu “darbe” idi. Belki de bekledikleri fırsat ellerine kadar gelmişti. O da milletin kararlı duruşu ile şimdilik boşa çıkmış oldu.
• YANLIŞ GİDEN BİR ŞEYLER VAR
Bu noktada şunu da ifade etme gereksinimi duyuyorum. İlk günlerde darbe karşıtlığı için siyasi görüşünü bir tarafa bırakan sağ- sol ve kararsın olarak nitelendirilen vatan evlatları, ülkeye ve millete destek vermek için meydanlara indi.
Ne kadar güzel bir tabloydu o…
Ancak son birkaç gündür DOMBIRA şarkıları eşliğinde demokrasi bayramı kutlanıyor. Bu görüntüler, tamamen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek anlamına gelen sahneler yaşanmasına neden oluyor. Dikkatinizi çekerse –Benim Denizli ölçeğinde çekiyor- alanlar ilk günlerdeki kadar kalabalık görülmüyor.
Tamam. Kabul, milletimiz seçilmiş Cumhurbaşkanının sözü ile meydanlara indi. O bu çağrıyı yapmasa belki ben bile bu yazıyı kaleme alamayabilecektim. Ancak, (bana kalırsa bu satırlarıma destek geleceğine olan inancım tamdır) ilk günlerdeki kalabalığın giderek azalmasının altında yanlış giden bir şeyler var.
Reisi Cumhurumuza Başkomutanımıza her zaman sahip çıkacağız. Hedefteki ismin o olduğu kamuoyunda bilinen bir gerçek. Ancak diğer cenahları kaybedersek o zaman işin rengi değişir ki kaybetmeye de başladık.
Zafer kazanıldı. Ancak bu tabloyu ve gelecek günleri iyi okumak ve ona göre analiz etmek lazım.
Meydanlarda “Dombıra”, “Türkiyem”, Mehter marşları yanında “10. Yıl Marşı”nın da çalışması taraftarıyım.