Virüs hakkında herkes konuşuyor. Biz de dahil. Ancak önceki yazımızda da gördüğünüz üzere kalemimde uzmanlık taslamak söz konusu değil. Olanı yazıyoruz, gözlemlerimizi paylaşıyoruz. Bir önceki yazıda Çin virüsünün küresel ekonomiye olan etkilerini sizlere aktarmıştık. Bugün ulusal ve uluslararası mücadelelerdeki gözlemlerimizi paylaşacağız.
Önceki yazımızda örneklediğimiz; küresel dengeleri bu denli sarsan global salgının olası bir yasakta kırılgan ekonomimize etkisinin olumsuz olacağı aşikâr. Sosyal ve güçlü bir devlet olmak vatandaşın sağlığını ve yaşamını kontrol altında tutup destekleyebilmek demektir. İnancımız o ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu güce sahiptir. Yahut uzun zamandır kırılgan bir ekonomik yapımız olduğundan dolayı üretime verilecek uzun bir ara dünyada kısa süreli şok etkisi yaratan bu krizin içine bizi de itebilir. Kaldı ki açıklanması muhtemel yeni tedbirlerde küçük esnaf ve vatandaş için de desteklerin gelmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bir başka deyişle yapılan şey, alınan önlemleri sürece yayarak çarkları döndürmeye çalışmak. Bu sebeple parça parça alınan tedbirler gerektiği takdirde elbet arttırılacaktır.
Sağlık Bakanımız Sn. Koca’nın önceki günlerdeki açıklamalarından ve dünkü sosyal medya paylaşımlarından yola çıkarsak bilim kurulunun şehir bazlı karantina yahut kısmi sokağa çıkma yasağı istediğini söylemek mümkün. Halkın büyük çoğunluğunun da yine internet ortamında veya kendi arasında olması gerekenin bu olduğunu düşünmesi bir kamuoyu oluşturmuş durumda. Ana etken olarak gösterilen,“çalışmak zorunda” olan emekçi insanların hayatî tehlikesi… Alınan duyumlar özel sektörlerin birkaçında mesuliyeti çalışana bırakan sözleşmelerin imzalatıldığı yönünde. İktidarın da ekonomik tedbir ve dengeleri göz önüne alarak alınacak tedbirleri sürece yaymak istediğini görüyoruz. Öncelikle şu hususta mutabık kalınmalı ki o husus da şudur: bu hastalığın herhangi bir ilacı yahut tedavisi yoktur. Milletimizin büyük bir çoğunluğunu da etkisi altına alacaktır. Ancak herkesin hastanede tedavi görmesi gerekmeyecek. Burada asıl mesele, vaka sayısının artış hızını kontrol altında tutarak tedavileri sürece yayarak sağlık sistemini ayakta tutmak.
Hiçbir devletin bu salgını öngörerek sağlık sistemlerini takviye etmeleri mümkün değildi. Nitekim, bugün İtalya ve İspanya sağlık sistemleri çöktüğü için çok zor günler geçiriyorlar. Düşünün, bir devlet maske üretimini dahi kontrol edemeyecek bir durumun içine düşmüş durumda. Başka kıtalardan gelen askerler, ülkenizde konvoylarla geziyorlar. Sağlık sistemlerinin yanında Avrupa nüfusunun yaş ortalaması da bu istatistiklerde önemli rol oynuyor. ABD ve İngiltere de salgınla karşı karşıya kalmanın ciddiyetini yeni yeni yaşıyorlar. Aslında, genel olarak yapılacak bir yorum var ki dünyanın süper güçleri de gelişmemiş devletleri de bu salgına “hazırlıksız” yakalandı. Şimdilik mücadelede başarılı olarak gözüken Almanya, Singapur ve Güney Kore gözüküyor. Ancak mevzubahis devletlerin bile sağlık bakanları hâlâ tedirgin. Bu iş ciddi, şakaya gelecek ya da önemsenmeyecek bir iş değildir.
Mücadelenin ön saflarındaki sağlık çalışanlara ve mücadelede emeği geçen herkese saygı ve teşekkür borcumuzdur. Saygılarımızı sunar, hepsine ayrı ayrı teşekkürlerimi iletirim.
Bu karanlık günlerden sonra da elbet hayat eskiye dönecek, güneş yeniden doğacak. Peki doğan bu güneş ile birlikte dünyada neler değişecek? Düşünüp sentez yapınız, yarın da bunu konuşalım.
Saygılarımla…